Translate

21 Ekim 2012 Pazar

Ama Ben demiştim Sana Giderken Aşık Olabilecek Kadar Yürek Bırak Bende Diye... Aşık Olacabilecek O Kalbim Nerede, Yerini Biliyorsan Usulca İliştiriver diyorum

Nasıl başlanır ki diye düşündüğüm bir yazıma daha başlıyorum. İnsanın içi avaz avaz çığlıklar atarken nasıl olurda sadece ' Neden hiç gülmüyorsun? ' sorusunu sordurabilir ki insan insana... Kendimi dinlemek istiyorum derken hala hislerin mi yön verir ayaklarına. İnsan eline, koluna ayaklarına, aklına-beynine, gözlerine, diline, hislerine, en çokta kalbine dem vurmaya çalışırken nasıl bir düğüm gelirde tam boğazına tıkanıverir. Nasıl hatırlar insan bir anda hiç olmadık bir anıyı unutmaya çalışma çabaları hatırlatır insana her bir zerreyi değil mi? Gariptir attığın her adımda yeryüzüne düşen damlalarla nasıl yeşillenebilir ki bir başka insan, peki  benim canımdan sökülen o damlalar senin canını almayacak mı dersin...
Susarak gidiyorum diyemem, dedim ya işte avaz avaz haykırıyorum sana seni. Gidişini yada gidemeyişini, aslında o kadarda önemli değil adını ne koyarsan koy sensizliğin. Artık kendimden değil senden senle olan her şeyden nefret ediyorum. Acımasız bahanelerinden, suçlamalarından en çokta seviyorum deyip sevemeyen o kalbinden nefret ediyorum. Göz yaşlarımın yeryüzüyle buluşmasında semaya yükselen dualarımdan nefret ediyorum. Gidişinden değilde kalamayışından. Giderken söyleyemediğin 'Hoşçakal' lardan nefret ediyorum. Sevemediğin için senden değil aslında o seviyormuş gibi bakan gözlerinden de nefret ediyorum. Ellerinden birde. Hiç bırakmayacakmış gibi sımsıkı tuttuğu için onlardanda. Bedeninden nefret ediyorum sapasağlam karşımda durmaya cesaret edebildiği için. Yüzünden nefret ediyorum, gözlerimi her kapadığımda yanımda durduğu için. Ben en çokta ruhundan nefret ediyorum ruhuma bu kadar dokuna bildiği için. Sahi hissedebildi mi birazcıkta olsa beni?...
Kendimden nefret ettiğim zamanlarım da oldu benim. İçim nasıl olurda dolup taşar bu kadar, nasıl haksızlık edebildim kendime bu kadar, nasıl hırpaladım bedenimi ve duygularımı. Sen ki bedduanın 'B' sini yüreğinin kenarlarında barındırmayan insansın nasıl olur diye sorguluyorum karanlık bir hücrede şimdi seni, seni hiç tanımıyormuş gibi. Çok mu yandı canın çok mu sızlattılar diyorum hamuş kesiliyorsun...
Konuşmak, ağlamak, gülmek, susmak, küsmek faydasız. 'Gözlerini kapatma.' diyorlar ' Hele ki yüreğini sakın küstürme bir gün olacak çok seveceksin, sende sevileceksin gülümseyebileceksin yerli yersiz midende fil sürüsü tepişecek, kelebekler kalbini gıdıklayacak, elin ayağın birbirine dolaşacak, gözlerin gülecek ve sende mutlu olacaksın.' diyorlar. Tek bir cümle ses veriyor onlara ' Peki ya bu mutluluğun bir bedeli olacak mı? Her aşk gibi...' Hayır.' diyorlar ' Çünkü bu gerçek olacak ve gerçek olan hiçbir şeyin sonu olmaz... Doğru bu benim inancım değil miydi, ' Aşk ebedi idi ve hakikatli aşklar hiç bitmezdi bitemezdi onların kalpleri gökyüzünde buluşurdu bedenleri yeryüzünde buluşmadan önce'...

Rabbim sana açıyorum bir tek ellerimi ' İsyanım yok, şükür eksik olmuyor dilimden, sabır yüreğimden ama yine de biraz daha vicdan sahibi vefalı insanlar filizlensin.. '

Velhasıl üstadım; sevgisi büyük olandan korkacaksın, nefret diye tam zıt bir duygu da varmış, sen sen ol orta şekerli sev seveceksen. Öyle gözünü kapatıp yürümeye çalışma takılır düşersin bakmışsın ki kimse yok yanında. Üstelik suçlanırsın birde düştün bak üzerim toz ettin su sıçrattın bla bla bla sanırlar ki yürüdükleri yollar pürü pak sanırlar ki lekesizlerdir. Demezler ki 'İnsanın gördüğü ne ise özü de odur.'

Bugünlük benden bu kadar... Gelirim yine yakında :)

10 Ekim 2012 Çarşamba

' Üzülme' dedi sonra bir ses; ' En Azından Herkesle Hayal Kurulmayacağını Öğrendin.'


Neydi o?

Yaz mevsiminin nefes aldırmayan sıcaklarında esen tatlı bir rüzgar, sessizliğin en güzel sesi, melodilerle gelen duyulmamış bir nağme, dualarının sebebi, en çok sevdiğin yazardan duyamayacağın şiir, kimselerin yazamadığı ya da herkesin kendine göre yazdığı roman, genç ölümlerin sebebi, yağmurun semalardan değil iki küçük pencereden fışkırması,...

Neydi o ?

O, Aşktı...

Yeniden doğarsın ve ölürsün. Dur bir dakika bir insan daha kaç kere ölebilir kaç kez öldürülür bir kalp? Peki her katil suç mahalline döner mi tekrar? Eğer ilk cinayetiyse döner.Ya bunu ilk kez yapmıyorsa?... O zaman bir süre sabah kalkınca yüzünün ve yastığının ıslaklığıyla uyanırsın. Her gidene üzülürsün, her veda üzer seni sebebi ne olursa olsun onun vedasını hatırlatır her giden. Bir gönül macerasıydı diyemezsin. Bilirsin ki ' Aşk ' öylesine düşmez dilden, yürekten gelen bir nefestir, tek hecelik. Bilirsin ki ' Aşk' sağdan soldan gelen bir yel değil Allah'tan gelen bir ibadettir. Dünyaya gelme sebebimiz ' Aşk' ken hangi haddini bilmez kullanabilir saygısızca bu kelimeyi defalarca, binlerce, milyon kez... ' Aşk'ın nereden geldiğini bilmeyen bilemeyen... 

Sebepli doluyor gözlerim, kocaman bir sessizliğim var bilerek büyüttüğüm, hiç olmadık yerlerde akan yağmurlarım var gözlerimde.. Nefes almak için gittiğim her yer de kokusu gelip yokluyor hafızamı, bedenimi, ruhumu, beni; nefessiz kalıyorum... Sonra şaha kalkıyor dualarım; ' Allah'ım ver nefesimi geri... '  En çokta bir melek nasıl sonrasına zindan eder dünyayı, nasıl öldürür, nasıl kıyar soruları dolduruyor beynimi, cevabım yok... Bitti işte cümlem bitti kelimelerim tükendi harflerim terk etti beni. Yok çünkü lanet olası bu sorunun bir cevabı yok. Bir insan kendine zarar verir bilirim verebilir ya sevdiğine nasıl yapar bunu?... Verebilir misin cevabını? Sevmediysen cevabı basit ya sevdiysen...

Üzülürsün, bedeninin içinden bir yerden bir sızı hissedersin nedenini bilirsin unutmak istersin hatırlamak istemezsin, hatırlatacak her şeyi yok sayarsın, gelen son mesajı, ezberinde istemezsin de mıh gibi işlemiştir artık beynine kelimeler dizilir tek tek boğazına, susarsın bir süre bir şey diyemezsin tek bir kelam etmezsin ' Susma! ' der bir ses, içinden gelen bir iki kelime düşer dudaklarından, gelen cevabı okuyamazsın ya o da işlerse beynine diye, uzun bir süre engel olursun kendine hatta sarhoş edersin kendini ama nafile ne silmeye cesaretin vardır ne okumaya hele bir de soğuk rüzgarları varsa gidenin sana doğru esen...

Gideceğini bildiğin halde seni gitmeyeceğine inandırırken hiç mi sızlamazlar, o sözler öylesine mi düşer aşık olduğunu sandıklarımızın dudaklarından, söz konusu anı yaşamak olunca mangalda köz bırakmayanlar mı giderler en çok, kaybetmekten hiç korkmayanlar, sevemeyenler mi gider, 'Aşk'ın anlamını bilmeyenler mi savurur basiretsizce o cümleleri...


Şimdi gittin. Giderken gökyüzümü, güneşimi, baharımı, gülüşümü aldın bana sadece yokluğunu bıraktın ya. Şimdi ben o yokluğuna sana baktığım gibi ' Aşk'la bakarım. Son nefesimi sol yanında vermem de yokluğunun yanında veririm. Ben şimdi yokluğunla arama kimseyi almam. Seni de...

Kelimelerimiz tükendiğinde, teselli cümleleri kurmaktan yorulduğumuz da beynimizi deler tek kelime; ' Hayırlısı...'


Sonrasında bir türkü fısıldar biri kulağıma  ' Ne Ağlarsın Benim Zülfü Siyahım Bu da Gelir Bu da Geçer Ağlama'...

Dökülen yağmur damlaları ve Ceyhun'la veda ediyorum bu geceye...

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim...

Ceyhun YILMAZ

1 Ekim 2012 Pazartesi

Ceyhun YILMAZ ve Bir Parça BEN




Çok güzel seslendiriyor, bir tane daha şiiri vardı ' Sevdiğim İkinci Kadınsın Sen... ' bence hayatta bir kerecikte olsa dinlenilmesi gereken şiirlerdendir kendileri ya da armağan edilince dinlenilmesi gereken mi deseydim? Bilemedim bak şimdi. Neyse duruma göre ayarlanır artık; mesela bana armağan edilsin öteki cinsler de armağan etsin. Güzel bir çözüm oldu sanırsam.


İnsanın yazamadığı bazen kendini bile dinlemeye tahammülü olmadığı kimselere anlatamadığı anlaşılmayacağına inandığı dönemler vardır hani işte o zamanlar ne güzel yarenlik ederler, yol arkadaşı olurlar bizlere bir anlıkta olsa dost olur, bazen can verirler bazen sessizliğine ses bazen hiçliklerin arasında çok...

27 Eylül 2012 Perşembe

Sevdan Bir Ateş Oldu Bende






Düş Sokağı Sakinleri – Sevdan Bir Ateş

Senin alev gözlerin
Eritse şu ruhumu
Buz olur kesilirim
Yanarken içim
Sesin bir uçurum
Çağırırsa beni
Kuş olur uçarım
Yanarken içim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende
Saçların rüzgarından
Savururken gönlümü
Sürgün olur göçerim
Bu diyarlardan
Kime dokunur ellerim
Kimi görür gözlerim
Ölüm çıkar karşıma
Yine sen derim
Sevdan bir ateş oldu bende
Gönlüm bir deli coştu sende..

31 Ağustos 2012 Cuma

İşte bu da bizim hikayemiz olsun: Bir zamanlar biz olmak için vardık şimdi yok olmak için varız



Evet zamanım garip bir şekilde akıyor. Yalanlar peşimi bırakmıyor ve ben çoğu yalana inanıyormuş gibi yapmaktan sıkılmıyorum. Tabi ki canımı acıtıyor o zamanda mutluluk oyununa itiveriyorum bedenimi. Bedenim aylardır belki de yıllardır yaşadığı stresin yan etkilerini göstermeye başladı. Ufaktan sorunlar boy göstermeye başladı ve eminim hepsi psikolojik. Önlem olarak ise insanların ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışma çabalarımı atıyorum bir kenara. Hem hep mi ben onları anlamaya çalışacağım biraz da onlar beni anlasın anlamıyorlarsa da çabalasınlar birazcık. Bırakın biraz da ben boşvereyim hep siz hep siz nereye kadar. Çok sıkıyormuşum bazen çok bunaltıyormuşum, ben rahat bırakırken 'Neden ilgilenmiyorsun?' oluyor soru sorunca 'Ne bu yeter!' hayır zaten belirli bir süre sonra benimde dengem altüst oluyor. Neyse...

Severken nasıl der insan ' Seni Seviyorum ' diye? Gerçekten sevenler bilir bence seviyorum sözcüğünü işitmenin huzurunu ve söylemenin sıcaklığını. Peki severken gidebilir mi insan? Bu zor bir soru oldu. 'Ben olsaydım...' demek kolay işin içinde olmayınca ama ben olsaydım gerçekliğine inandığım bir aşkı bırakamazdım her şeye göğüs gerebilirdim yani yapabilirdik en nihayetinde aşk tek kişilik yaşanmıyor. Düşünün; çok seviyorsunuz ve sevildiğinize inanıyorsunuz bütün hayalleriniz sevdiğinizle beraberken hayallerinizden kendisini çıkartmanızı istiyor. Sevdiğinizle ortak bir hayaliniz olamayacaksa hayal kurmanın, güneşin, bulutların anlamı kalır mı gözünüzde? Neyse ne işte yanlış anlaşılmalarım içinde yanlış anladığım bir sürü şey de var üstelik kırıp parçaladıklarını toparlamaya çalıştıklarım da...Olmasaydı iyi olurdu ama oluyor işte ve senin yaşadığın hayatın dışında bir hayata inandırdıktan sonra seni eski alışıla gelmiş hayatına geri çevirme istekleride.

Farkını korumak kişiye has bir şey ve yalan hiç hoş değil hiç...

Çok konuşmadım biliyorum ama yeterli bence bu kadar içimin taşkınlığı bitmese de kafi bu...

21 Ağustos 2012 Salı

Giderken Benden Aldıklarını Veremeyeceksin ya Geri Verebilecek Kadar Al Benden. Mesela; Tekrar Aşık Olabilecek Kadar Bir Kalp Bırak....

Bir bayram daha geldi geçti işte. Hey gidi günler hey!... Eskiden böyle miydi? Sabaha kadar sevinçten uyuyamazdık, ailemizin aldığı bayramlıkları özenle hazırlayıp vitrinlerde sergilenecek olan kıyafetler misali büyük bir itinayla askılıklara asılır başucu süsü yapılırdı. Şimdi öyle mi? Büyüdük anacım büyüdük. O sevinçleri yaşatacak çocuklarımız olmalı. Yeni yetmelerin de uykudan, bilgisayardan ve oyun oynamaktan başka yaptıkları bir şey yokki. Bayram ne demek bilmiyorlar belki de kabahat bizde onlara bayramları anlatamıyoruz. Bir söze takıldı gözlerim geçen gün: ' Herkes bayram geldi diyor; hayrola sevgilim sen mi geldin de bayramım olsun?...' evet, gerçekten anlamı büyük beklemekten hiç yorulmamış ve yorulmayacak birisinin söylediği bir cümle. İşte bu adam sevilir deli gibi aşıkta olunur buna. Bayramlarda olduğu gibi aşklarda da yoktur eskilerin tadı sorsak bir büyüğümüze; 'Sizinde yaşadığınız aşk mı? ' derdi bize. Ne çok yaşanmışlıkları gözünün önünden geçirirken ve yaşayamadıklarına iç çekerken. Sonra bir türkü mırıldar belki de bir zamanlar sevdiğine fısıldar gibi ' Düz dara yar düz dara yar zülüfün düz dara binlerce güzel sevdimde sen açtırdın yüz yara..' En son dudaklarından bir ' Keşke ' düşer belki de ama ne fayda...
Bayramımızın son gününde yeni kutlanan bir bayramı kimler kabul ediyorsa onların bayramını şey ediyorum. Benim bu bayram; bulaşıklarla iç içe günlerim, eş dostun çektiği mesajları yanıtlamakla geçen saatlerim, bir saate yakın boş boş beklemekle geçen dakikalarım dışında üç günüm olmadı. Şu günlerim bir an önce geçmesi için şaha kalkan dualarım var ve Müşfik KENTER'den paylaşmak istediğim bir kaç satır:

Çapkınlara;

Sevmediğin birine asla "seni seviyorum" deme.. İçinde olmayan duygulardan varmış gibi sözetme.. Kimsenin hayatına kalbini kırmak için girme.. Sevgi dolu bakan gözlere asla yalan söyleme,çünkü birine verebileceğin en büyük acı, aşık olmadığın birini kendine aşık etmektir…


Seviyorum diyenler;

Seven insan "senin hatan" yerine "özür dilerim" diyendir… "neredesin" yerine "ben buradayım" diyendir.. "nasıl yaparsın" yerine "niye yaptığını anlıyorum" diyendir.. ve aşk "keşke" yerine daima "iyi ki" diyendir…

Dönmeyecek Birini Hala Bekleyenlere;

Hayatın en hüzünlü anı, deli gibi sevdiğin insanın buna hiç değmediğini gördüğün andır ve en büyük kaybın onun için harcadığın yıllardır…Senin aşkını şu gün hak etmeyen, bilki 10 sene sonra yine haketmeyecektir. Bırak, gitsin…




Kendimi tanımadığım zamanların içinden çıkıp kendim olduğum halkanın içine atmak istiyorum kendimi o halkayı biraz genişleteceğime söz vererek kendime :))



11 Ağustos 2012 Cumartesi

Huzuruna Ses...



Ben şimdi oturup akşama kadar düşünürüm acaba ne anlam yükledi diye hani kadınlar öyle derdin ya ama yapmayacağım bu gün kendimi boş verdim... 




''Gripin- dört'' dinlemelisin.

Boşveriyorum bu gün kendimi...


Giderim, gidersin, gider... Kaybetmenin gururunu yaşamak istedi belki de bedenim, ruhum ya da kalbim bunun muhasebesini yapmayacak bir süre. İnsanların gidişlerimi izlemesine izin veriyorum ve hala insanlara güvenebiliyorum. Garip! Çevremde tonlarca yüzleri ne tarafta belli olmayan insan varken ben hala hangi yüzlerini gösterirlerse onlara o yüzleriyle bakmaya çalışıyorum. Bildiğim tanıdığımın dışında gösterdikleri ne ise onlara bakıyorum. Aslında pek umurumda da değiller onlar kendilerini oscarlık oyuncu sanırken, ben koltuğuma kurulmuş bu performanslarından dolayı onları alkışlıyorum. Görmeyen onlar ben değilim.
İyi niyet pekte iyi sonuçlar doğurmuyormuş. Ben görmedim onlar söylüyor. Geçen gün uzun zaman sonra gülüşünü özlediğim bir arkadaşım İsmail Abi'nin bir resmini paylaşmıştı. Resmin altındaki yazı: ' Adamlar bana çay veri çay. Çay veren adam hiç kötü olur mu Aklın mantığın kesiyor mu? ' Çok hoş, aynı zamanda da alıp götürüp bir yerlere kıyıya köşeye atıyor seni bu cümle... Atar ama insanların atmasından iyidir bir cümlenin atması.
İnsan bildiği çoğu kelimenin anlamına daha fazla anlam yüklüyor zaman geçtikçe yani büyüdükçe artık yaş kemale erdikçe. Bazen hiç önemsemediğin kelimeler hayatının anlamı olurken, hayatının anlamı sandıkların toz olup gidiveriyor. Bazen ise bütün kelimeleri unutup lisansız kalmak, oluyor arada. Kimsesizlik gibi. Anlatamamak ne kadar kötü, anlatmak için bir yerlerini yırtıp hala anlamayanlarla yüz yüze olan anlatanlar bilir.
Bir durgunluk, halsizlik bir boş vermişlik var bende, fazla bile saçmaladım...
... ama resim anlamlı şimdi :))

23 Temmuz 2012 Pazartesi

HERŞEYE RAĞMEN UMUT ET!

Tuhaf mı olması gereken mi bilemedim bak. Garip garip hisler geliyor hiç olmamış gibi gidiyor sonra. Silkeliyorum kendimi ' Lan, hiç kırıntısını da mı hissetmiyorsun geçmişe dair?' diye soruyorum, sadece ' Yazık!..' kelimesi düşüyor içime dudaklarımın arasından çıkmasına dahi izin vermiyor yüreğim. Öfke yok, kin yok, nefret yok sana dair hiç bir şey kalmamış ki içimde. Ne güzel diyorum. Ya nefret etseydim senden?... Neyse keşke şeytanın dil oyunudur demem diyemem. En nihayetinde sen benim değil başkalarının keşke sisin. Kaybettiklerim dizilse de bir bir önüme pufff gidiveriyor, zaten gitmişler bu saatten sonra onun muhasebesini yapmanın ne faydası var ki?... Şimdi oturup dizilseniz bir bir karşıma milyonlarca soru sorardım size cevabını veremeyeceğiniz. Ne gerek var değil mi ne de olsa söz söyleyenin değil anlayanındır. Anlayacak birilerinin olmadığını bildiğimdendir bu boş vermişliğim.
Şimdi açıyorum kollarımı rüzgara karşı yürüyorum ben, tek başıma. Şöyle sağıma soluma baktığımda meleklerimden başkalarını göremeden. Şöyle kafamı hafifçe sol göğsüme indiriyorum kalıyorum orada. Her şeye inat gülebiliyorum hala unutabiliyorum dakikalarca umursamayabiliyorum sevebileceğim hala delicesine, umut vaad edebileceğim birisine, sonram olacak bir kere ve sonum olacak. İnandığım şeyler var hala sizlere rağmen. Benim inançlarım hiç bitmeyecek, ben onları iki üç yalan dolan insanlar yüzünden satmayacağım, ben görebileceğim hep siz yaşamınıza kör olarak devam edeceksiniz. Kaybettiklerim kadar kaybedeceklerim olacak belki ama ben yine ayakta onları büyük bir zevkle uğurluyor olacağım....

5 Temmuz 2012 Perşembe

İyiyim Ben Senin Yokluğun Dışında...

Özlemek acıtıyormuş, eskiden de ayrı kaldık ama şimdiki bambAŞKa. Adımımı atıyorum mesela 'Gitme' diyen sesin yok, gülen gözlerin yok, sarılıp ' Seni yaratan Allah'a kurban olurum. ' diyen dillerin yok, dokunan ellerin yok. Özlem, şimdi başka lisan kullanıyor bana. Özledim be Duham çok özledim...

Sana gelmek açmamaya inat eden çiçeklerin açmasıyla şenlenen bahçe
Sana gelmek ölüye can vermek
Sana gelmek olmayacağını bile bile kurduğun bütün hayalleri unutup tek hayalinin gerçekleşmesini izlemek
Sana gelmek Afrika'da bulunan bir lokma ekmek
Sana gelmek şükürlerin en büyüğü
Sana gelmek yâr, sana gelmek o yârin sonunda ölüm olsa da bile bile sana koşmak...

Hayatın parçalanmış can kırıklarını ayıklarken vücudundan, gidenlerin gelmeyeceğini gelmiş olanların ne kadar yaktıklarını görmekten korkma. Bunca sene topladığım cesaretim, istikrarlı bir şekilde yürümeme sebep. Pişmanlık mı? Keşke daha önce toparlayabilseydim bu cesareti...
Zararın neresinden dönersen kârdır muhabbetiyle avutuyorum kendimi. Buna da şükür ya hiç olmasaydı....

29 Haziran 2012 Cuma

Dur Kaptan Kıyıda Köşede Bir Yerde Bu Yolculuk Buraya Kadar'...

Kötü günler, kötü anlar, kötü zamanlar. Zamanın alıp götürdüklerini veremeyen insanlar... Keşkeler... Pazarlıksız pazarlar... Çarpışılması gereken boş bir cephe... Yüzsüzlükler...

Hayat sana ne getirirse getirsin güçlü kalabilmek lazım, ayakta dimdik çünkü; hayat sana ne kadar kötü şeyler vermiş olursa olsun yanında kıyısında köşesinde biryerlerine saklağı mutluluklarda vardır. Polyannacılık oynamak bu aralar işime gelmeli diye düşünüyorum ' Herşey çok güzel olacak' bu cümleyi duymaya çok ihtiyacım olacağına eminim psikolojimin altüst olduğu bu dönemlerde. Yeni bir hayata adım atmak yeni yürümeye başlayan bebek gibi. Ayakta durma azmi ve her an düşecem korkusunu bir anda yaşıyor insan. Derin bir iç çekiyorum. Kocaman kocaman ' Yazık!...' kelimesi kusuyorum büyük pişmanlıklarla. Sağıma bakıyorum öfke soluma bakıyorum kin kalbime bakıyorum sebat diyor usulca, duruyorum ' Sebat' diyorum usulca gülümsüyorum.

Güneşim aydınlatıyor, ısıtıyorsa beni korkmam daha hiç birşeyden. Gece karanlık ama vardır bir yol gösteren, olur elbet bir kalp çarpıntın, gidersin sende rüzgarın değil kalbinin götürdüğü yere...

En son geçen hafta cuma akıttım bir kamyon gözyaşını, şoktan olsa gerek kim var kim yok demeden ağladım. Biliyorum yapmazdım ben böyle, bak şuan yalnızken bile yapamıyorum.

Haydi, gönülsüz açılan bir kapıyı kapatma vakti, Rabbim açtırmasın böyle bir bâb-ı daha kapansın ben üzerine mührümü vurmaya razıyım açılmamak üzere bir daha.

İşte tam şurda duralım üstadım benden bu kadar!...

8 Haziran 2012 Cuma

.
.
.
Gidiyorum.
Vazona çiçekler koyardın kesip bahçemden. İyi gelirdim renklerimle. Kokumla…
İyi gelirdim çam kokulu ya da fındık sabunu…
Çok şey istedin evet. Hiçbir şey istemedim oysa ben.
Çok kirlettin beni. Çok ahımı aldın. Ah etmedimdi sana ama…
Ne çok araba…
Ne çok beton, ne çok orman yangını, ne çok, yok!
Bir gün bakmadın yüzüme. Yalan mı?
Biliyor musun vefasızsın.
Kirlettiğin denizimi artık benden alamazsın.
Çöp dağlarından kendine gelecek kuramazsın!
Plastik kefenlerle toprağın altında yatamazsın!
Artık dayanamıyorum.
Gidiyorum.
En çok kendimi götürüyorum giderken.
Güneşimi, ayımı, yıldızlarımı…
Hem korkma, sana fabrika bacalarını bırakacağım.
Suskun petrol siyahını en çok: Evinde, odanda, içinde…
Sana bunları hiç anlatmadım mı?
Bir gün giderim demedim mi?
Kışım bahara, baharım yaza karışmadı mı? Durup durup en olmadık yerde yağmur yağmadım mı?
Ağlamadım mı toprak toprak yarılıp ayaklarının altında?
Daha nasıl haber verirdim ki gideceğimi sana?
İnatla savaştın benimle. Evler yaptın en çok…
Sel oldum yıkmadım mı; ağıt olmadım mı sana; sarmadım mı ayaklarının altındaki yeri zelzele olup, hiç anlamadın mı?
Kah içimi boşalttın, kah setler yaptın önüme.
Beni bedenin zannettin, hor kullandın.
Tedavi olurum mu sence?
Kış olur muyum kış gibi? Yaz olur muyum söylesene yaz gibi?
Hani şiirler yazdırırdım ya sana sonbaharda?
Nisan’da çiçek çiçek hanımeli, petunyalar bir yanda.
Masan oldum, penceren, kapın, dolabın, yatağın, çarşafın, havlun… Elini sildiğin kağıt…
En çok kendim oldum ben ama sen nerdesin?
Vefasızsın biliyor musun?
Artık gidiyorum.
Bana ait olan her şeyimi alarak gidiyorum üstelik.
Uykularından olacaksın. Gecelerinden. Çocuklarından.
Kuruyacaksın yavaş yavaş yakıcı rüzgarımdan.
Beni ben olmaktan çıkardın ya.
Sen de çıkacaksın sen olmaktan.
Sen her şeyi bilirdin ya?
Hadi şimdi bir çay kaşığı süt yap.
Ya da bir parmak bal…
Hayır hayır, sen bırak bunları.
Zor gelir belki, kıyamam sana. Bir damla su yap. Bir damlacık.
Üzerimde demir kanatlarla uçmak kolay…
Tekerleklerin üzerinden gitmek bir yerimden bir yerime…
Bir damlacık su yap hadi. Beni utandır.
Vefasızlığını yüzüne vurmayayım.
Seni aklın tanrılaştırıldığı fiberoptik kablolarınla yalnız bırakmayayım.
Bir damla su, yap da tüm acılarıma rağmen seninle kalayım.
Utanan bir dünya olarak ayaklarının altında sonsuza kadar, dönüp durayım!


Bedirhan GÖKÇE - Gidiyorum

2 Haziran 2012 Cumartesi

Ben açlığa ayıp olmasın diye değil, AŞKa ayıp olmasın diye hala sendeyim...



Nesli tükenmiştir dediğimiz insan(lar) var hala. Masumluğa ve saflığa inanan, sadece bununla yaşamak isteyecek insanlar. Mektup diye bir şey var hala...

Korktun mu kaybetmekten? Kork, bir gün ende kaybedeceksin çünkü...

Biliyor musun beddualarım olmadı benim hiç. Bilirdim onun azabını. Ben beddua etmedim ama O gördü. Hani yaşattığını yaşamadan can vermezmiş ya insan oluyor, ben bunun inancıyla yaşadım, gördüm...

Suskunluğun ne diyor bana duyamıyorum. Ses ver suskunluğuna ama suskunluğun konuşmasın benimle sevdanı konuştur...

Bir insan mesafelere rağmen mutlu edebiliyorsa, adının ne olduğu önemli değil taşıyordur bedeninde aşkı, aşkını, aşkınızı...

Bazen gitmek ister insan. Nereye olduğu önemli değil, sadece gitmek. Sanki gidince kurtulacakmış gibi gelir. Kurtulur mu ki?

Dudaklarına yaklaşacak kadar yakın olabildin mi bir insana, bırakabildin mi özgürlüğün avuçlarına kendini?... İşte bu deyip yükseldi mi ruhun semaya. Rab'binin emanetini teslim eder gibi oldun mu hiç?...

Sızlayacak mı yüreğin 'Seviyorum' dediğinin dışındaki bedenlerde gezerken? Bedenini geçtim de gözlerin ihanet edebilecek mi gözlerime ya sözlerin?

Hani sızlarsın, sonra 'Sus!' dersin ağlayan yanını susturursun 'Mutlu ol, mutlu et.' dersin.Hani dersin 'Keşke, seni bu kadar sevmeseydim, o zaman hissetmezdi yüreğim.' öyle işte...

İnsan unutur mu öyle bir gün ağlayınca üç gün zırlayınca. Unutulmaz, kolay değil öyle. Kim gelecek girecek hayatına da o gülüşlerini o mutluluğunu resmedebilecek tekrar. Öyle bir ihtimal var mı? Peki seven bir kalp o ihtimale yer verir mi hayatında?...

Allah vermezmiş öyle taşıyamayacağı yükleri kulunun üzerine, evelallah bu yükün altından da kalkarız, varsın gelen senden gelsin.

Gurbet, vatanından uzakken mi yaşanır bir tek. Ben gurbetteyim ya sana. Ne yapacağız bu gurbetliği?...

'İncir reçeli' nde ki sahne size de söyletti mi o cümleyi? 'Ölecektin ( gidecektin) de neden sevdirdin bu kadar kendini?'...

Paramparça anlarınızın en çok parlayanlarını en güzel olanlarını toplayın avuç içlerinize sonra kenetleyin parmaklarınızı, nasıl acıtır canınızı o özene bezene seçtiğiniz parçalar bile... Hayatınızı ne kadar seçerekte yaşasanız hayat bir yerden acıtır sizi, sanırım bu yüzdendir ' Oluruna bırak. ' tesellisi...

Teniniz yandı mı, hiç ait olmadığınız birinin elleri arasında. Kendi bedeninizi, onun emaneti gibi koruduğunuz zamanlarınız var mı sizinde? Nasıl dokunur nasıl incitir canın(m)ı diye haykırıp haykırıp susan bir içiniz olur belki bir gün. Belki de dokunacağınız bir başka bedende yanarsınız, cehennem ateşinde yanarcasına...

Bencilmişim. Evet Bayım! Bencilim çünkü içimde ben olmayan bir siz var çünkü siz kalbimdesiniz...

Gitme, gel gönlümün payitahtı...

25 Mayıs 2012 Cuma

Dayanılmaz Dediğinde Avucunu Aç Semaya Doğru...

Değişen zamanlarda yaşıyorum bu günlerde. Değişiyor, değişiyoruz. Sanki yeniden emeklemeye başlıyorum o kadar yürümüşken bu his nereden geldi vurdu beni bilemedim bak. Söz ağızdan çıktı bir kere.
Hadi her şeyi değiştirelim. Mesela; yeniden hayata başlayalım, yeniden gülelim, yeniden tanıyalım o tanıdığımızı sandığımız canlıları, yeniden sevelim eskisi gibi sandığım gibi yeniden bembeyaz olsun aşk bana, bize. Böyle sihirli bir değneği kim istemez ki ellerinde. O'nunla neleri değiştirmek istediklerimizi hangimiz bir bir sıralamadık kafamızda?... Peki kızgınlığınızın, öfkenizin, canınızın acısının sebeplerini karşı tarafı suçlayarak hafiflettiniz mi kendinizi ya da suçlu hissettirmeye çalışarak?...
Hiç Allah'ım ben O'nu mabedim yaptım, beni O'nun helali yap dediğiniz oldu mu hayatınızda?... Işığınız sizden uzaklaştı mı? Sevebildiniz mi gerçekten?... Hayatınızda sizin iç dünyanızı çözen birisi oldu mu? Mutluluğun formülünü avuç içlerinizi öperek bırakan birisi?... Hayatınız da kaç kere silip atabildiniz her şeyi? O 'Yapmak isteğiniz 100 şey' martavalını not ettiniz mi bir yerlere, kaç tanesini yaptınız? Kaç kere severek terk ettiniz bir bedeni, milyonlarca kalbe bedel bir kalbi?... İnandığınız birisi oldu mu hiç her şeyinizi adayacak kadar çok?... Masallara inandınız mı?... Ufacık bir rüzgarda titrediniz mi? Haykırmak istediğiniz anlarda bile sustunuz mu?... Konuşmanın her şeye çözüm olduğunuzu düşündüğünüz halde konuşamadığınız zamanlarınız var mı sizinde?... Yaşadığınız sevginiz size beyazken o canlılar sizi bunun siyahlığına mı inandırdı? Siz de sevdiniz değil mi o eski şarkıları, nasıl bir duyguyla yazıldığını düşündükçe duygulandınız belki de hani sadece öyle sevdiğiniz için değil aslında kelimeleriniz olsa sizde yazacakmışsınız gibi...Kızınız oldu mu hiç, kızınızın ismi, bahçeli bir ev, sevdiğiniz adam oldu mu o evin içinde kızınızın babası?...
Benim sihirli bir değneğim olmadı, olsaydı diye düşünmedim desem yalan olur ama olmayacağını bildiğimden olsa gerek büyük hayaller kurmadım bir odun parçasını düşünerek... Benim iç dünyamı çözen birisi olmadı hep çok karışıksın denildi ama ben konuşmadan benimle konuşan sorularıma tek tek cevap veren oldu... Mutluluk hala avuç içlerimde, bu yüzden ellerimi açamıyorum. Korkuyorum avucumu açtığımda uçmasından ya da avucumu açmayarak öldürmekten...Severek bir insan nasıl terk eder bilmiyorum ama insanın sonunu yazan bir hikaye olur, gün gün bitirir bir insanı bu... Masallara inanmayı istedim güzel sonlar yazmak istedim hep, cümlenin sonunu tahmin edebiliyorsunuzdur. :) Çok sustum hatta bu durumu abartmışım diyebilirim. Yaşadığım şeye inancım ne ise hep ona inandım kandıramadılar beni o inandıkları şeye... Eskileri hep sevdim, eskimiş bir çok şeyi. Benim yaptığım gibi çoğumuz buna eski desek de onlar hiç eskimedi... Kızım mı? O olmadı, belki de hiç olmayacak... ve sevdiğim adamla bir evimde... Hayal kuralım bence gerçek dünyaya hiç yaklaşmayalım yaklaştığımızda tutuşuyor elbisemizin paçası sonra sarıyor bütün bedenimizi. Hadi tut elimden uzanalım güneşli bir havada çimenlerin üstüne uçsuz bucaksız ütopyamızı yaratalım. El ele dalalım hayalperestlerin dünyasına balıklama. :)
Bundan on bir ay önce insanların sesinden, göstermedikleri yüzlerinden korktuğumu anlatmıştım o işe girdiğimde. Korkum gereksiz değildi. Acı, tatlı, tadı damağımda günlerim oldu. Sevdiklerim oldu sevmeyenlerim oldu. Hepsi geride kalmadı solumda taşıyacağım, hep benimle kalacak. Şimdi yeni bir iş yeni yüzler yeni nefesler. Korkmuyorum bu sefer... Acısa da geçiyor nasıl olsa hem sen o kadar anlam yüklemezsen içinde sızlamaz değil mi. Peki ya gerçekten bizim elimizde mi değer yüklemek...

Bugünlük benden bu kadar soru yağmuru yeter. Biraz biriksin kelimelerim. Tükettiğimiz şeyler arasında olmasınlar. Onlar bana lazım. Yoksa nasıl anlatırım sana olan ...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Eften püften gizli saklı kıyıda köşede kalamayacak olanlar

Çok istedim sayfayı açmadan önce yazmayı yazıp içimdekileri boşaltmayı sanki şimdi düğümlendi bir bir boğazıma kelimeler. Hangisini nereye yazacağımı bilemedim bak. Bir yerden başlamak lazım.
Özür dilemek istiyorum önce hayatımda ki herkesten. Eskiden var olup şimdi olmayanlar da dahil gelecekte olacak olanlar da. Kör cahil yaptıklarımdan... Tertemiz sandığım O'ndan... Yarım kalan şarkılarımdan, yarım bıraktıklarımdan... Firar eden göz yaşlarımdan... Benim sebep olduğum benim yüzümden olan her şeyden özür diliyorum. Direnişlerimin faydasız olduğunu düşünerek kendimi bıraktığım anlardan, o anların sonunu yazıp yazıp sildiğim için kendimden, Can'ım dan özür diliyorum.

İçime sığdıramadığım sevgilerim var benim. Çok sevdiklerim onları düşündüğüm her an yaşamak için kamçılayan sebeplerim ama yine de huzur kelimesini arar oldum bu aralar, neydi o nerelere sakladı yine kendini?

Özlediklerim var... Sanki yanımdalar ama çok uzaklarda böyle dokunmak istesem dokunacakmışım da dokunduğumu hissetmeyeceklermiş gibi. Yaralarına merhem olduğumu söyleyen insanlar var, göz ucuyla bakıp benim mi dediğim... Göz yaşlarına kıyamadıklarım var, sızlasa içleri dünyayı ateşe vermek istediklerim... Sevdikçe kırdıklarım var benim, insanın kahrını sevenleri çekermiş diye mi bu rahatlık. Rahat değilim aslında ister mi insan sevdiğini kırmayı? Uzaklaşanlar var bazen de benim hayatımda... Dostum dediklerim vardı... Dostlarım var... Pişman olanlar var, pişmanlıklarının verdiği vicdan azabıyla tutuşanlar... Biliyor musun unuttukları bir şey var, sevdiklerime sevgimin kapılarını sonuna kadar açarım, her şeyi yapabilirim onlar için ve  onlardan hiç bir karşılık beklemeden ama onların adamlıklarının bittiği yerde benim de sevgim biter. Bir daha ara ki bulasın beni. :)

Uzun zaman sonra uyanınca yüzümü gülderen bir mesaj oldu. Sevindim mi ne :)

Bile bile gittiğim yolda bile bile sileceğim insanlar olacak. Hani derler ya 'tertemiz bir sayfa' diye açabilirim sanırım yani yapabilirim yani yapacağım yani yapmalıyım. Yaparım, biliyorum kendimi. Karar vermek başarmanın yarısı derler ne de doğru söylerler.

İçimden K.T. 'nun bir şiirini paylaşmak geldi ama paylaşmayacağım, sanırım artık o kadar da önemli değilsin, zaten sadece şiir okurken vardın artık o da pek kalmayacak.

Geri dönmek istediğinde, aşkının önüne gururunun geçmesine izin verme. Tabi içinde aşka dair bir kırıntı varsa...

Senin ellerinden ama kendi yürek bahçemden bir demet uzatıyorum. Kabul et, bunlar sadece benim aşkımın tohumları değil...

Tutamayacağın sözler verme üstadım. Sonra o sözlerin ağırlığında ezilirsin. Sen verdiğin sözü tutuyorum sanırsın ama karşındaki bilir sen sözünden vazgeçmişsindir. Aşıktır o sana ama aşkta aptallık bir yere kadar. Bence daha fazla üzmeyin birbirinizi... Sende rahatla o verdiğin sözü tutamadığını bilen kişi de. Di mi ama :)
 
Hadi şimdi herkese inat birbirimize öğrettiğimiz o kahkahalar dan bir replik atalım kimse anlamasın neden neye güldüğümüzü biz gülelim. Olmaz mı?

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Gönülden gönüle ince bir sitem...

Ne zaman geçti yıllar nasıl bu kadar ağır izler bırakabildi bedenimde, yüreğimden nasıl atabildim onca insanı? İşte tekrar cevabı muallakta olan bir sürü soru. Gelen günlerin açacağı yaralar gibi unutturacağı bir sürü insan da olacak mı yine bende?

İnsanlar yargılarken, kendilerini o kadar saf dışı bırakarak yargılar ki insanları; sen o yargıcın bütün hayat hikayesini bilirsin ve ağzın açık onu dinlersin. Tanışırsın yepyeni bir yüzle.

Korku!... Yüreği beş para etmeyen insanları nasılda büyütmüşsündür gözünde. ' Yo yo, hayır kesinlikle yapmaz.' dediklerin yapar korkaklığı, aslında seni ' Korkma!' diye avutanlardır ilk kaçanlar. Sen bir başına kalıverirsin ve başka bir yüzle daha tanışırsın.

Kaypaklar vardır bir de. Önüne ne getirsen yapacakmış gibi durur, söyler, yeminler eder bir amacı vardır çünkü. 'Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyek ' muhabbeti yaparlar. Binlerce söz verirler 5 metre sonra u dönüşü ve sözler yeminler biter. Tebrikler, yeni bir yüz daha.

Erkek diye dedikodu yapmaz deme âlasını yaparlar, yapıyorlarmış yani yeni öğrendim. Bir laf vardı; 'Kadının orospusundan değil erkeğin orospusundan kork!... ' Ne de güzel söylemişler. Erkek denince benim aklıma, mertlik gelir, delikanlılık gelir. Erkek denince benim aklıma adam gelir, yüreklilik gelir. Erkek deyince cesaret gelir. Yalan, bir kadının yapabildiklerini yapamayan erkek müsvetteleri var. Acımadan çiz at yol yakınken ve işte al sana yepyeni bir yüz daha.

Unutamadıkların vardır. Unutulmayacak olanlar. Bu kadar çirkinliğin içinde olsun bir kaç tane güzellikte. Herşeye rağmen iyi ki dediklerin. Hep tertemiz kalacak olanlar. Bir gün hiç olmayacaklarını bilsensen de. ' Ben sana milyonlarca kez söyledim. Yalan değildi.' diyen, ' Bir umut hep vagon üç.' diyen. Sinene alıp bir daha hiç bırakmak istemediklerin. Tanıdığın tanıyacağın tek yüz olsun...



5 Mayıs 2012 Cumartesi

Duam Herşeyim...

Bastığım toprak, içtiğim su, soluduğum hava emanet bu aralar. Öyle emanet değil hani her an yok olacaklarmış gibi ya da yok olacakmışım gibi. Elimde tutamadığım tutmayı başaramadığım çoğundan bir kaçı sadece.

Güven kelimesi ne büyük anlamlar içerebilir, aslında inançtır sözün özü, her şeyin kapısını açan tek kelime. İnanmasak güvenebilir miyiz, sevebilir miyiz, gidebilir miyiz peki ya gelmek inanamazsak tekrar gelebilir miyiz?..  İnanç her şey...

Yakın, candan öte, dost, aşk deme sakın, zor bir günün olmadan. O sevdiklerin nasılda yaprak dökümü yaşatır sana. Kalanlar senin olsun, gidenlerin boyu kalanları aşsa da. Evet, canın acır, nefes alamazsın, sessizliğin huzurunu hissedemezsin hatta bir süre yanında kim haykırırsa haykırsın ne duyarsın ne görürsün, gidenlerin derdine düşmüşsündür. Seni arkanı döndüğün anda vuranları görmüşsündür. Nasıl da bulmuştur milyonlarca kişi arasından senin sırtını o mızraklar ve bununla hiç karşılaşmayacak kadar rahat yaşadığın için olsa gerek ayağa kalkman güçtür. Zaman geçer hani zaman her şeye ilaç ya uyuduğun o uykudan uyanmak istersin artık o bitap bedeni kaldıramazsın düştüğü yerden ve artık anlarsın ki; daha sağlam ayaklanmalar kendini zamanın derinliklerine bırakmıştır. Kalkmalar değil düşmeler daha güçlüdür bundan sonra. Zaman her şeye deva değil artık çoğu şeye yara olur...

İnsan yaşamazsa hissetmez efendi. Hissetmediğin hiç bir şeyi de hissettiremezsin. O kadar işte tam da o kadar yaşadım seni, hissettirebildiğim kadar...

Anlatacak hiç bir şey yok aslında. Ayakta kalma çabası; kahkaha atmak, ' İyiyim' demek, kendini çok daha iyi olacağına inandırmak, ... Ağlama krizlerinin hepsini yok saymak, ellerinin titrediğini gizlemek, nefes alamadığında boğazına takılan o düğümü arterlerini koparınca geçeceğini sanmak, yüksek yerlerden olabildiğince uzak kalmak, içine dökmek göz yaşlarını inat etmek onlarla 'Ağlamayacağım' diye direnmek, sigara paketlerinin anasını ağlatmak, a. koymak, ebesini s. inkar etsen de ona sarılırsın aslında, çünkü hayat sana sarılabilecek birilerini bırakmamıştır ya da bu onların kalleşliğidir bunu da hayat öğretmez mi insana?...

Umut vardır birde bir türlü ölmemize izin vermez. Umudunuzun tükendiği an ölümün o soğuk nefesini hissedersiniz ensenizde, ne mutlu ya umutlarımız varken hissetseydik!...

Alacaklarım var hayat senden, borçlusun bana. Aldıklarının hiç birisini verme gücün yok. Benden yaşayacağım mutluluğumu çalma yeter ben bedelini fazlasıyla ödedim... En güzellerini çalmış olsan(ız)da yaşayacaklarımın önüne geçme(yin).

Gökyüzünden dökülen her damlayı göz yaşım kabul ettim. Bu günde ağladık bak!...

Allah'ım sana inandım, seninle yaşadım, senin varlığının verdiği huzurla andım O'nu,  ne yaşadıysam 'En kötüsü buydu, daha büyüğü olamaz.' demedim, şükür Rabbim ama yanımdasın değil mi?...

4 Mayıs 2012 Cuma

İnanın! Çünkü; her biri dilden değil yürekten düştü...


Anlamaya çalışma... Hayat böyledir işte; hep kıyamadıklarımız kıyar bize...

Ne zaman ki en sevdikleriniz yanıltır sizi,
Ne zaman ki birer birer düşürür herkes maskesini,
Ne zaman ki yanlızlıktaki o muhteşem gücü keşfedersiniz,
İşte o zaman başlarsınız gerçekten yaşamaya..

Yaşadıkça düzelmiyordu hayat,
tıpkı yaşlanmakla büyümediği gibi kişinin.
 
Kızgınlığım geçer de kırgınlığıma çâre bulamadım..
 
Gülersen, bütün dünya seninle birlikte güler. Ağlarsan tek başına ağlarsın.
 
Olağanüstü bir şeydir aşk; "siz bile kendinizi sevemiyorken, o sizi bir başkasına sevdirir.
 
Ekmeğini çöpten çıkarana iğrenerek bakan halkım,
para için soyunana alkış tutuyor.
Çok garip doğrusu, çok.

● Küçük İskender
 
"Ne kadar yürürsen yürü; arkanda bıraktığın yol kadar güçlü,
ve henüz yürümediğin yol kadar zayıfsın."

● Boris Vian
 
-Hep geçer diyorlar ya Olric.. Sence geçer mi ?
-Geçer elbet efendim; bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer. Ama mutlaka geçer .

● Oğuz Atay / Tutunamayanlar
 
Acı mühim değil, umut yoruyor insanı ..

● Ece Temelkuran
 
''Yanımda mutsuzsan eğer, benden uzakta mutlu ol..." diyebilecek kadar seviyorum seni.

● İclal Aydın
     
 
"Gitmek istiyorsa, bırakacaksın.. gitsin ! Aklı seninle olmayanın bedeni yanında olsun ister misin" ?

● Can Yücel
 
Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.

● Necip Fazıl Kısakürek
 
''Sevgi, davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir.
Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen,
geleceğini de bilemez...''

*Şeyh Edebali
 
Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle..
Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil,
kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup yeni bir gül olduğunu hatırla...!

*Hz.Mevlana
 
ve
Hepimiz,
Bir gün ölmek için,
Her gün yaşıyoruz
...
 [[ Alıntıdır... ]]
     

3 Mart 2012 Cumartesi

Gurur Vardı Bir de Aşk'ın Yanına Yaklaşmasına İzin Vermediğim...

Belki de bundan sonra ' Günümünüz aydın olsun sevdiğim... ' dediğin birisi olmayacak. Dününün, gününün, yarınlarının onunla olmasını isteyecek kadar hızlı atmayacak yüreğin.

Belki de ' Neredesin? ' dediğinde ' Sol yanında... ' diye cevap verebileceğin biri olmayacak. ' Birtanem.. ' dediğinde ' Herşeyim... ' dediğin biri olmayacak artık.

Belki de hayal kurabilme ihtimalin olmayacak. Göre göre bile bile ' Lades' demeyeceksin AŞK'a...

Belki de ilaçlarını almanı, bir şeyler yemen gerektiğini hatırlatacak biri olmayacak artık. Aşk' a dair söylenen sözler eylemler olmayacak.

Mutluluğun ne demek olduğunu düşünmeye başlayacaksın eskisi gibi. Mutluluğun adını ya da aşkın adını onunla anmayacaksın artık. ' Mutluyum! ' dediğin anları hatırlayıp lanet etmeyeceksin belki ama mutluluğu tattırdığı için mutluluğu hatırlamaktan korkacaksın...

Gitmeye meyli olanı durdurmak için çabalamaman gerektiğini bileceksin çünkü; yürek bir kere gitmeye meyletmişse bir daha ağırlayamazsın o yüreği vücudunun en değerli köşesinde.

Belki de nefes aldığını hissettiğin tek yer artık onun yanı olmayacak...

Belki de yaşadıklarının yaşayamadıklarına gebe olduğunu hissedeceksin.

Belki de mutluluğu semalarda yaşarken büyük bir hızla yere çakılmanın hazzını yaşayacak bedenin, ruhun, yüreğin...

Belki de ' Vazgeçtim...' dediğin her an ' Lanet olsun, çok sevdim... ' diye inlemelerle haykıracak yüreğin.

Gittiğini bilmen yüreğinin sıkışmasını, canının yanmasını, nefes alamayışlarına engel olamayacak...

Belki de en ağrılı dönemlerini yaşayacaksın hayatının.

Belki de korkak sevdaların var olduğunu bileceksin. ' Gidemem, bırakamam seni, ölürüm sana... ' diyen dillerin ne kadar çabuk vazgeçebildiklerini göreceksin. Bileceksin ki kelimeler dilden değil yürekten dökülür ve sevdaların görmeyeli ne kadarda ayaklar altında çiğnenesi bir hal aldığını göreceksin.

Belki de artık bir daha asla aşık olamayacağını hayatının en büyük darbesinin vurulduğunu düşüneceksin...

Onsuz bir yalnızlıkla yürürken hayatta, yalnızlığını çalmış olan adam ' Gelme beni yalnızlığım da bırak... ' demelerini duymaz. Seni yalnızlığını unutturacak kadar var eder, yeniden doğduğuna inanırsın sanki sana o can vermiş gibi hissedersin ve seni onsuz bir yalnızlığa bırakıverir. Sen bakakalırsın ardından... Şimdi yalnızlığın daha da büyümüştür...

Mucizelere inanmazken ' Mucizem' dediğin olmayacaktır artık, bitti denilen hikayenin yeniden başlamadığını fark edersin, nasıl yüreğini açabildiğine şaşırırsın. Şiirlerin, şarkıların olabilecek kadar büyütmüşsündür onu içinde, her şey bitince fark edersin; sen aşkın ucundan dönmüşsündür.  Mucizen güzel başlamıştır ama aşkın ayrılığa atılan ilk adım olduğunu unutmuşsundur.

Hiçbir şey bitmemiştir her şey yeniden başlıyordur, gidenlerin sadece gidebilmekten başka bırakacakları iz yoktur bu yüzden giderler. Kalanlar yeni izler bulacaklardır elbet ama bu sefer kalıcı izler olacaktır öyle gelip geçenlerden değil.

Yüreğim benim ellerimde senin yüreğinin sende olduğu gibi; ne kadar taşırsan yüreğimi yüreğinde o kadar kalabilirsin daha fazlasına izin veremem...

Gittin artık mesafelerin verdiği uzaklıktan bakabileceğim bir süre gözlerine sonra gözler buluşmaktan yorulacak kaçamak bakışmalar olacak sonra göremeyeceğim seni kalabalıklar arasında sonunda sende herkes gibi birisi olacaksın benim için.

Şimdi gidemeyişlerime aldırma bir kere daha çağırmıştım yüreğimi yanıma...

Yüreği aklına hür vicdanına kelepçeli olanlar için...

24 Şubat 2012 Cuma

Aşk Oyunu


Özlemlerin de masum olanı var, aşkta olduğu gibi. Siyah ve beyaz kadar keskin bir şekilde ayrılır hayat ikiye. Duygularımızın ve hissettiklerimizin ayrıldığı gibi. Ben ' Özledim' derim masumca, sen ' Özledim' dersin şehvetle. Ben ' Seviyorum' derim tertemiz sen ' Seviyorum' dersin benim hislerimden habersiz.

Yarım kalır hayatta çoğu şey. Yarım aşklar yarım mutluluklara gebedir hep. Hayatının diğer yarısını unutma çabaları vererek, acı çekerek ve ' Acımadı ki! ' diye haykırmalarla geçirirsin. Hiç kimseyle oynayamadığın aşk oyununu kendi kalbinle oynamaya başlarsın... Mutlu son; aşık olmuşsundur ve sen aşkının seni yarı yolda bırakmasına aldırmadan onunla içtiğin ömür boyu andlarını hiçe saymadan bir ömür onunla yaşarsın, son nefesinde dahi onun ismini hecelersin, uğruna ömrünü vermenin mükafatını onun kalbine giren ince bir sızıyla alırsın...

' Mutluluğu yaz bana.' deseler, yazarım ama benim mutluluğumu sen anlayabilir misin onu bilemem.
Yar'imi sorarlar; tam ucundayım derim gel dese gidecektim belki uçsuzluğunu bile bile. İnsan hiç atar mı adımını? Seve seve atlayabilirdim.

Başladı yine 'İnsan neden sever insanı?'  demeye bu yürek. Laf anlatamıyorum, 'Aşkın tarifi yok' diyorum duymuyor beni 'Bir gün sende kör olacaksın, lâl olacak mantığını yok sayacaksın , bir gün sende aşık olacaksın ' diyorum anlamıyor beni ama anlayacak bir gün biliyorum. Ben, yüreğimi tanıyorum...

' Lanet olsun, sana olan sevgime, sana olan aşkıma, sana... ' diyeni de duydum ' İyi ki seni tanımışım, yıllar sonra aşkı öğrendim, sevginin bir insana hem acı hem mutluluğu bir arada yaşatabileceğini öğrendim, gülüşünü uzaktan da olsa görmek için terk edemedim bu şehri... ' diyenide gördüm. Ben bir tek 'Sevdamın sahibi...' diyene gönül verdim ve kapattım gözlerimi.

     Hayat ' varlık' ve ' yokluk' yani 'hep ve hiç ' ler arasında gelip gitmiştir sizlerde de.

               Bir adam tanırsın kocaman yüreği vardır hep sevecektir bilirsin, sevemezsin yüreğin onun yüreğine el açmaz.
               Bir adam tanırsın kocaman bedeni vardır ve hiç sevmeyecektir, seversin onu. Bencilliklerini, onun kendine olan aşkını görmezsin, yüreğin sadece onun yüreği için el açar dua eder ama o adam sevmez belki bir kaç kere ' Seni Sev(m)iyorum ' der ve yüreğin bir ömür boyu bununla yaşar.
               Bir adam tanırsın o adam senin haritanı senden daha iyi çizer. Neleri seveceğini, nelerden hoşlanacağını, nelerden nefret ettiğini, hangi kitapları okuduğunu, hangi yazara hayran olduğunu, kimlere saygı gösterdiğini, hangi şiirleri dinlediğini, sinirlendiğinde kelimelerini, hüzünlendiğinde şarkılarını bilir gözlerine dalar, yüreğinde kaybolur belki de artık boğulur ama tek bir sitemi olmaz. ' Mutlu musun? ' der, o kocaman yüreği sadece bunu söylemeye cesaret eder, bir tek cevabını bilemediği budur. Yüreğinin olmadığını düşündüğü kadın cevap veremez o kadına dokunan bir tek sus-tur ve susmak onda o kadar güzel duruyordur ki adam bu suskunluğu hiç bozmaya kıyamaz...
               Bir adam tanırsın. Önce sesi küpe olur kulaklarına gözlerini görürsün sonra yavaş yavaş yüzü belirginleşir ellerini tanırsın adım atışlarını mizacını sonra ezberlediğin bütün zerrelerin dışında bir tek tanıman hissetmen gereken yer kalmıştır; yüreği. Yüreği düşer yüreğine, gözleri gözlerine, yüzü yüzene. Ellerin ellerinin şeklini almaya başlar, nefesin aynı melodiyle eşlik eder, kalp ritimlerin hızlanır. Eros bu sefer başarmıştır. İki yüreğin buluşması izlenir, gülüşler olur aynı tonda, hitab sanatını unutursun onu görünce. Kelimelerinin anlatamadığını söyler sana olan aşkını, tebessüm eder ufacık ' Kanatlarını unutmuşsun bu gün. ' der tebessüm edersin azıcık ' Senin yanındayken yerçekimini yok sayıyor bedenim ' dersin. Adam kadına 'Aşk ' der kadın adama ' Herşey-im' ve bir şeyin herşey yapıldığı bir yerde başka bir kelimeye yer olmadığını bildiklerinden sus-ar-lar. O aşka senin adınla seslenir, sen aşkın tarifini onunla yeniden yazarsın...

Bir hikaye tam da bitti denilen yerden başlar...

11 Şubat 2012 Cumartesi

İnsan Bazen Öpebilmeli Kurduğu Hayallerin Alnından...


Bu aralar ilklere imza atıyorum hayatımda. Bak bu da bir ilk; önce fotoğrafı yükleyip sonra yazımı yazıyorum ilk defa.

İnsan isterse başarabilir en azından denemiş olur başaramasa da denesin bence yani bir gün başaramasa da en azından denemedim demeyecek.

Yapabilmeli insan asla dediği şeyleri, tadına varmalı onunda. Deli olmalı bazen ' Ben dünyanın kahrını çekeceğime dünya benim kahrımı çeksin' diyebilmeli.

Gidebilmeli insan; gidemeyeceğini düşündüğü yerlere gidebilmeli herkesten her şeyden öte farklı olanı görebilmeli.

Mutlu olabilmeli bazen; hiç gülemeyecekmiş gibi değil bir gün mutlaka gülecekmiş gibi azmetmeli.

Azat etmeyi bilmeli insan; 'Yolun açık olsun. ' diyebilmeli. Gelmeyeceğini biliyorum ama tebessüm edebileceksen git diyebilmeli.

Gelebilmeli insan; herkesi her şeyi hiçe sayarak ' Ferhat oldum dağları deldim sana geldim. ' diyebilmeli.

Kanatları olmalı insanın görünmeyen. Uçabilmeli bazen insan yer çekimini hiçe sayarak.

Cam kırıkları olan can kırıkları olmalı insanın hayatında geçmişini unutturamayan. Yüreğine battıkça acısını hissettiren, hissettirdikçe kamçılayan, kamçıladıkça dik durmanı sağlayan. Olmalı yani olabilmeli.

Canına sarıp sarmaladığı insanlar olmalı insanın hayatında, Dost gibi kardeş gibi anne gibi baba gibi... Canım dediklerinde canını vereceğin insanlar olmalı. Olmalı ki atılan adımın değerini öğrenebilmeli, bazen de öğretebilmeli insan. İnsan bilmeli ki değer verirsen verdiğin değerin kat kat fazlasını alırsın. En azından ben öyleyim yani öyle olduğumu sanıyorum.

İnsan bazen dostum, kardeşim dediklerinin de arkandan kuyunu kazabileceklerini bilmeli, bilmeli ki öğrenmeli öyle herkese can denilmiyor, denilemiyor... Eee can da bir yere kadar öyle değil mi o da bir süre sonra seni bırakıp gidebiliyor.

İnsan her zaman ' Can'ım ' dememeli, ' Ahir'im ' demeli sevdiğine, bir gün bırakıp giderse ölümlü dünya da, ölümsüzlükte yanında olsun diye...

İnsan bazen ' Neredesin? ' sorusuna; ' Yanında, tam solunda.' diyebilmeli. İnsan bazen aşkı uzaklardan yaşayabilmeli, mesafelerin verdiği o sıcaklıktan.

24 şubat anlamsız gelmeli insana ay pardon 24 şubat değildi o  14 şubattı sanırım hani şu sevgililer günü denilen gün. İnsanın sevdiğiyle geçirebildiği her gün her an özel olmalı sevgiyi aşkı yaşayanlara. Bence öyle, öyledir yani.

İnsan bazen değil içinden geldiğince söyleyebilmeli o kelimeyi. İçine doğunca kocaman bir mutluluk, kocaman bir huzur, kocaman bir neşe ' Seviyorum Seni' diyebilmeli.

İnsan bazen gerçekten sevebilmeli. Arzuladığı bir beden değil, bir çift göz bir tek yürek olabilmeli.

Kadın bazen inanabilmeli, şüphe etmemeli karşısındakinin bakışlarından, sevgisinden, sözlerinden...

Bırakabilmeli bazen kadın kendini seviyorum diyenin kollarına. Korkusu ne olursa olsun kapatabilmeli bazen gözlerini, nefes almayı unutmalı seviyorum dediğinin kollarında.

İnsan bazen yaşıyla değil yaşanmışlıklarıyla yaşlandığını bilmeli. Kanmamalı yaşının verdiği büyüklüğe, kandırmamalı ben büyüğüm diye.

İnsan bazen bilmeli ki öfkesi sevgisinin büyüklüğünden, sevgisi geçen zamanların pişmanlığından
ve insan artık öğrenmeli giden geldiğinde kapılar yüzüne vurulur hiç bir şey bıraktığı gibi değildir.

İnsan her zaman dua etmeli; ' Allah'ım aşkı öyle bir getir ki kapıma kör olsun gözüm görmesin hiç kimseyi, sahte aşklardan sen koru, gelecek sahtelikleri yüreğime dokunmadan al ve yüreği yüreğimle olan yâri yanımda eyle.'
Amin...

29 Ocak 2012 Pazar

Küçük Bir Çocuğun İsyanı Değil Bu Büyük Bir Kadının Aşkı

Ne zaman hayata sıfırdan başlıyorum desem başlayamadım. Hatalıydım, attığım adım külliyen yalanla başlıyordu. Ben kimdim de hayata sıfırdan başlamaya yelteniyordum ki. Ben hayata başlamak istesem tam ortasından başlayabilirdim sıfır bir hiçti matematikte de olduğu gibi ve ben binlerce hiçten değil milyonlarca yaşanmışlıktan gelme hayatımı sürdürmek zorundaydım. Hiç birşeyi temize çekip başlayabilme lüksüm yok benim. Git desen yakamı bırakabilecek bir hayatımda yok, bu hayatla yanımda yürümeye cesaret edebilcek biride, hayatı ıskalama şansımda yok. Hiç bir şey yok hiç bir şey olmayacak... Bıkmak sıkılmak kâr etmiyor etseydi çoktan sıyırıp atardım üzerimde duran paramparça siyah lekelerle bezenmiş o beyaz elbiseyi...

Attığın adım yanlış, soluduğun havayı bile yanlış teneffüs ederken neyin doğrusudur senin inandığın be kadın? İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar yapabilirmiş, neyin hatası, hangi inanç, muhteşem olan ne? Yüreğimin bildiği cevapları reddediyor beynim. Ölüyorum, parçalanıyor etim...

Kim gelirde kapını çalarsa, kendini o evin sahibi sanıyor. Bir kerecik dur demiyor kendine kapının eşiğine gelmekle evin sahibimi oldun sanıyorsun sen kendini be hey haddini bilmez...

Zamanın birinde, parçalanan bir hayatın kudreti ne olabilirdi şimdi herkesi yerle bir edebilecek güce sahip oldu. Zamanın birinde...

Artık aldığım her nefeste haram ettiğim zamanlarım var. İnsanlar hep hata yaptığını söylerken neden kendilerinin seni hataya ittiklerini düşünemezler. Yalan söylerler onların söyledikleri beyazdır senin yalanların grilerle karışık siyahtır ve insanoğlu öyle bir yapıya sahiptir ki inanılacak şey ne olursa olsun kendi bildiğinden kendi inancından bir adım öteye gidemez. Alenen ' Defol' desen ' Kalmamı istediği için diyor böyle ' der ve kalmaya devam eder yüzsüzce. İstenmediğini öğrendiği zamansa sanki bununla ilk defa karşılaşıyormuş gibi şapşallaşır nereye saldıracağını bilemez sadece saldırır. Paronayaklıkları doruklara ulaşmıştır farkına varmaz. Yanlış yapıyorsun diye har vurup harman savurduğu kelimeler kendine ses vermez. Yanlışı bir nakış gibi işler de haberi olmaz.

Bir kerecik kulak kesilseniz sesime anlardınız da anlayamadınız işte, içten dinlemeyi öğretemediniz kendinize...

İnsan öğretiyor insana herşeyi. Ben bilmezdim kıskanmak ne demek; birisinin tırnakları yüreğine nasıl batar ve sen o yürek sızısıyla nasıl nefes almaya çalışır nasıl ayakta kalırsın, elin ayağın ayrı yerlere uçuşurken onları nasıl toparlamaya çalışırsın,... Ben bilmezdim nefesinde nefes alacağım birisinin olacağını; gözlerimin gözleriyle buluşmasında, sesinin sesime dokunuşlarında anestezi etkisi yaratacağını. Yer çekiminin olmadığı bir dünyayı hayal etmemiştim hiç bir zaman, ayaklarımın yeryüzüne dokunmadan adım attığına şahit olacağımı bilmezdim. Bilmezdim ben, bildiğim o kadar şey arasından bilmediklerimin çıplaklığıyla yüzyüze gelebileceğimi...

Aç kalbinin kapılarını sonuna kadar. İçinde ne varsa azad et rahatsın bedenin, yüreğinin ağırlığı aşkının sonsuzluğundan olsun. Elini tutabilecek el sadece tek bir bedene sahip olsun. Güvenin adı o olsun, gözünü açmadan saatlerce onun nefesinin rehberlik edebileceğini öğren onun yanında, yürek dolusu sev, sevgiyi bilmeyenler öğrensin, esir etmeyi sevgi sananlar öğrensin sevginin esaret olmadığını,...

Zaman, neler getirir neleri götürecek yaşayandan? Hadi yine milyonlarca cevabını bilmediğin o soru alemine akıt bedenini ama bu kez değil, lütfen Allah'ım n'olur Allah'ım bu sefer değil, atacağım o adımı atayım yardım et bana.

27 Ocak 2012 Cuma

Ölüm Gelmeden Sen Git!...

İnsanlığımın yargılandığı, bakışlarımın kilitlendiği, dilimin mühürlendiği zamanların dışına çıkamamanın azabıyla yaşıyorum. Anın kıymetini bilmeyen insanlar der ' Unut geçmişi. ' diye oysa bilseler geçmiş insana neler öğretir, insanı nasıl ayakta bırakır... Bilinenlerin dışında bilinmeyenlerle savaşıyorum. Tükenen kelimelerden oluşturduğum cümleler arıyorum, buluyorum ve atıyorum. Onlarda tükeniyor... Tükenmeyen bir şey gösterseniz bana. Yaşamaya olan inancım artacak belki de.

Zorla güzellik olmadığını anlaması gerekir insanın . Klişeleşen cümlelerin etki yaratmadığını, tehditlerin ve vaatlerin işlemediğini bilmesi gerekir. Bir gün olur anlar herkes biliyorum bir gün anlayacaklar ama o durumdayken ve ne  ' ah ' demeleri ne de canlarının yanmaları fayda edecek


Garip bir iş hayatım var benim. İnsanları vaatlerle çalıştırmaya çalışan, görülmeyeni gören, haddinden fazla kurnaz ve riyakarlıkların olduğu. Garip bir özel hayatım oldu benim, bir adam var adını unuttuğum ama ismini mıh gibi aklıma yüreğime yazmak isteyen, mazlumu, aşığı, yaşamaya çalışan. Çabalamanın boşuna olduğunu söylediğim ama vazgeçmeye niyeti olmayan biri. Duruyor öylece. Garip bir herkes var. Yanlış yaptığımı söyleyip aklımı kullanmamı isteyen. Aklımı kullanıp zamana bırakmamı isteyen, gidenler zamanımın parçaları değil miydi ki. İnsan kullanmak ne kadar doğru? Bir sürü soru var bu kez hepsinin cevabını biliyorum. Garip bir yanım var. Tebessümlerimin bitmesine izin vermeyen, mutluluğun adı, huzurun kendisi... Yaşanacakların mümkün olduğuna inan bir yanım. Umutsuzlukların, ölümlerin konuştuğu değil de her şeyin güzel olacağına inandıran bir yanım. Garip bir ilk aşkım var benim. Benden kurtulamayacak olan, sevginin, mutluluğun ilk adımını attığım. Küçücük bir bedenin insana neler yaşatabileceğini öğreten. Garip bir beden taşıyorum şimdi. Ruhunu sorsa tarif edemez ikamet ettiği yeri, seslensem sesime ses vermez. Nereye gittin, mutlu musun orada? Azıcık gülümseme ihtimalin varsa gelme kal orada olur mu... Bunca yıl seni taşıyan beden çaresiz, mutsuz, hayalsiz, nefes almaya çalışıyor. Gel diyenlere kal diyenlere kulaklarını tıkıyor. Yüreğinin ' Git ' deyişlerine aldanıyor. Belki bir gün beden savaşını kazanır bitap düşerse o zaman gel gel de kaybolduğun mutluluktan haberler ver ve o zaman dünya yaşanır olsun bizim için, olmaz mı...

Korkmuyorum. Dermansız değilim ölümsüzlüğü istemiyorum var olanı istiyorum. Zifir karanlığa bıraktım bedenimi, ruhum mutluluğu bulmuş terk etmiş bedenimi.
Yaşatmak değil senin gayen düşünmekte değil yaptığın, adım adım ölüme bir insan nasıl kavuşur merakından bekliyorsun, gözlerimin ışıksız kalışını, dudaklarımdan dökülemeyen iki kelamın çıkardığı sesi duyamayışlarını bekliyorsun, ruhumu bıraktığım yeri aramayı sürdürme çabaların sonuçsuz. Daha kaç kere deneyeceksin daha kaç kere şahit olabilirsin gitmelerime daha kaç kere duyacaksın çığlıklarımı...

Hadi gönül rahatlığıyla uğurlayabilecek kadar büyüt yüreğini öyle gel ve git!...


20 Ocak 2012 Cuma

Ben yine ayakta kalacağım sizlere rağmen ve beni öyle bir yere itiyorsunuz ki gidişlerimden bi habersiniz

Parçalanmak istersin bazen. Param parça herkese yetebilmek için, herkesin gözü doysun diye. Parçalanmış yanlarının en güzelini kendine ayrırsın kendinle beraber olduğuna ayırırsın o parçanı. Yine de herkes mutlu olsun diye verirsin birer parça da onlara. Gözleri doysun ki istemesinler sürekli senden canlarının her istediğini. Şuursuzca vurmasın kelimeleri canımın en tiz köşesinden, acımasın artık benimde canım. Parçalanan yanlarım ellerinde kaldığım kadar batsın benim acıdığım kadar acısınlar benim parçalarımın acıdığı kadar. Gittikten sonra gelmelerin bir faydasının olmadığını bilsinler, bilsinler ki artık istemesinler benim canımı hayatımı. Şimdi istesem sizden tek bir şey ve desemki ' her şeye razıyım ' kim sunabilecek giden günlerimi?...

Kim kapısını açar ki mutsuzluğa kapısını sorgusuzca. İnsanların, yakın bildiğin insanların uzaklığı canını yakan bir ateş olmaktan çıkmış, kelimelerin tükenmiş, anlatmak ya da anlatma çabaları bedenini yüreğini yorgun düşürdüyse, bir kez daha pes etmek yakın gibi görünüyorsa, seni arafta bırakmak için çabalıyorlarsa arkana bakmadan kaç!... 

Özlemek bedenimde can kesiği. Aşk yüreğimin sesi. Huzurun tek sebebi aşk, nefes almana tek sebep aşk, aşkın tek sebebi sen. Gözyaşı yağmurlu günlerimde çıkan güneşim yedi renk az gelir anlatmaya yürek çarpıntımı... ( ' Bir sebebi yok sadece öptüm ' der gibi bir sebebi yok sadece yazdım. )

Anlatmaya çalışma çabalarımdan arta kalan kelimeler. Tükenen kelimelerimi toparlamaya çalışmak için esas bir suskunluk çekiyorum şimdi içime. Kime neyi anlatmaya çalıştım bilmiyorum. Sanki yüreği olan insanlar vardı çevremde. 

Telefon çalar uzaklardan arar birisi çok uzaklardan. Garip bir duygu her zaman yanı başında olan insan bir kere yüzüne bakıp nasılsın diye sormazken, canı yanıyor diye yakmaya çalışır canını. Haykırsam yine çabalasam anlatmaya anlamayacaksınız bilirim. Hangi yüzle mutsuzluluğunuza karşılık mutsuzluğumu isteyebiliyorsunuz ve hangi yüzle ' bir sıkıntın olunca bana söyle. ' diyebiliryorsun. Bu güne kadar nerdeydin canın mı yandı canınızı mı yakıyorum. Umrunuzda olduğum kadar umrumdasınız sizi daha ne kadar çıkarabilirim ki hayatımdan? Siz sadece bir kere yüzünüze güleni dost sanabilecek kadar kör bir kötü söz söyleyeni öldürebilecek kadar nefret dolu insanlarsınız. Ben size ne anlatabilirim ki...
  
Yazık ki insanlar verdiği öğüt niyetinde ki savurganlıkları kendi hayatlarında uygulamakta zorluk çekiyorlar... ve yine yazık ki zamanında hata yapanlar onlarca yüzlerinin arasından bir tanesi bile kızarmadan nasihat niteliğindeki tümceler kurmaktan utanmıyorlar.
Gelmelerinizin gitmelere gebe olduğunu bile bile gelmenizi isteyemem... 
Manasız gülümsemelerle yaşamak değil dileğim. Hunharca savurduğunuz cümlelerinize isabetli atışlar yapmakta istemiyorum. İyi olmaya çalışma çabalarıma çelme takmayın yeter...

Git ve gidin artık...

12 Ocak 2012 Perşembe

Evet boğazıma kadar küfür doluyum ve en naziği bu kadar sitemden oluşuyor sadece.

Çocukça başladı herşey ya da ben daha çocukken. Önce sevgimi çaldınız yavaş yavaş. Ağrılıydı bu alış-veriş yada sadce alış. Aldınız veremediğiniz o sevginizi canımı yaktı yüreğimden gram gram eksilen o sevgi kırıntıları, sonra çocukluğumu aldınız onun hep benimle kalacağına inanmıştım sanki; yüreğimde sevginizden arta kalan yerlere onu sıkıştırdım, sonra gençliğimi aldınız, hiç yaşamadığım yaşayamayacağım, belki bir hüzünle de olsa el sallayarak veda bile edemeyeceğim. Sonra aşkımı çaldınız. Yakalamak istediğim, arkasından koşmak, uzanmak ama erişebilmek, bitmesini istemediğim, çalmayın istediğim, karanlıkta yanan mum ışığıda olsa olsun istediğim, yalnızlıklarıma çelme takılsını istediğim, yakışmayacağını bile bile kalbimi titretmesini istediğim, filleri mideme sorgusuzca almak istediğim, gülüşümün sebebi olmasın istediğim mutlu olmak istediğim, sadece istediğim o aşkı çaldınız... Sonra siz benim isteklerimi de çaldınız. Hayatımın tek anlamınıda çalmaya kalkıyorsunuz.
Hakknızı helal edip yakışmadığını söylüyorsunuz, ben bunları yaşarken hüzün bana yakışıyordu da şimdi duymak mı hoşunuza gitmiyor.
Canım acırken etim kanarken nereye sığındı yüreğiniz, kulaklarınıza ne tıkadınız? Ben size bunların hesabını soramazken giden senelerimi, çocukluğumu, sevgimi, aşkımı isteyemezken siz neyin hesabını sorarsınız?... Zalim olmak zor değil.
Ağladım, ağlıyorum kâr etmez biliyorum ama; 'Sığınağı ağlamak olan şu aciz kuluna sen yardım et Rabbim' diyerek ben senden başkasına sığınamıyorum Allah'ım... E.Ç.

Öne Çıkan

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

     İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun.       İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz va...

Popüler