Translate

1 Aralık 2010 Çarşamba

Yanılmışım! Ufak bir aldanıştı, hayata karşı olan inancım. Hiçte temiz değilmiş hayat....

Direndim! Ağlamamak için gözlerimle savaştım. Savaşım bu sefer gözlerimleydiydi. Aslında yüreğimle! İçimin acısını ne kadar hafifletirsem gözlerimden akan damlalar da bir o kadar hafifleşecekti...

Yoruldum ! Her seferinde kendimi yine bana olan bu itiraftan ıraklaştırmaya çalışsam da yazdıklarımı gözlerim görmesin, dudaklarım o kelimeyi hecelemesin diye, ama oldum lal oldum fayda etmedi. Hoş, itiraf etsem de kovdum beynimden o düşünceyi yoluna devam etmelisin diyerek, devam etmeye azmettim.

İnandım! Seviyorum kelimesinin ne kadar basit olduğunu gördüm, inanmak istemediğim bu sarhoşluğa inanmak için milyonlarca kez kendimi öldürdüm. Ölüm güzeldi ama geçiciydi. Geçti, tekrar hayata döndüm. Gördüm kocaman bir yalandan başka hiç bir şey değildi...

Öğrendim! Anlamlı anlamsız yaşanan yıllardan ölümsüz eserler birkaç saatlik sarhoşluktan da anlamlı hikayecikler çıkabiliyormuş.

Fark ettim! Yanında yada uzağında; seni merak eden, seni özlediğini söyleyen  bir arkadaş bir can varsa en güzel tebessümleri onun yanında harcamaktan korkmadığımı...

Öfkelendim! Sevdiğim canlardan uzaklaştırmaya çalışanları görünce izledim, direndim, sendeledim, düştüm ama yere yakın küçük bir aynadan kendimi seyredecek kadar düşmedim kalktım bir boy aynasından baktım kendime,yerde duran o engelleri temizlemeye çabaladım.

Kırıldım! Senin adın aşk diyenlere. Bir an da olsa düşünülenin ben olduğumu düş'ünüp, önemsenmeyen kişi kostümünü sırtlanıp uzaklaştım...

Biliyorum! Her şeyin yalan, yaşanmaya değer bir çok şeyin yaşanmaya değer olmadığını...


Baktım ! Göremedim...
 

Şaşırmadım! İnsanlar, kelimelerini dökerken dudaklarının arasından, bunların hepsinin büyük bir yalan olduğunu öğrenince...

Öğrendim! Bir kalpte iki aşkın olamayacağını, sordum öğrendim. 'Birisi, hoşlandığı olurmuş ötekisi lay lay lom. Bunu söyleyebilen zaten sevgiyi yaşamamış hiç.' Öyle dediler.

Bekliyorum! Birgün bu çölden bir çıkış yolu bulup o susuzluğun bitmesini. Gün ışığımla beraber... Aslında bu çöl o kadar karanlık ki gün ışığım olmasa karanlıklara hapsolmuş birisi olurdum.


Dinliyorum! A Bu Hayat böyle Ah bu hayat böyle   Nazan ablamızdan :)

16 Kasım 2010 Salı

Başımı koyduğum kucağını, saçımda gezen ellerini istiyorum, kalbinin yanına hapsettiğin kalbim ebedi misafirin olsun gözüm yok onda...

Kelimelerim hangisinin ensesinden tutsam da başlasam cümleye düşündüm, düşündüm bulamadım. Olayları tarihlerine göre sıralayayım istedim tutturamadım, alfabetik sıralanışı uygulasam dedim o da olmadı. Sensizliğin başladı günden mi bittiği günden mi, bu aralar üzerimde olan uğursuzluklardan mı, göz yaşlarımdan mı, Joe'ya üzüldüğüm kadar hiç bir roman kahramanıma üzülmediğimden mi, kara biberimin roman yazma istediğinden  mi ? Tamam önce bundan başlayayım.

Karabiberim roman yazmaya başlamış, okumamı istedi, ' Nasıl bir şey yazıyorsun' dedim ' Aşk' dedi. Kısaca özetledi uzattı sayfaları, ilk cümleyi okuduktan sonra 'okuyamam, önce kelime dağarcığını genişlet sonra aşk nasıl yaşanır onu öğren yani ev ödevini yap en sonunda başla' dedim. ' Aşk ne ? ' dedi , ' Nerede olursan ol onun seninle seninde onunla olduğunu yüreğinde hissetmektir, hani söylerler ya ruhunu, kalbini, bedenini onda bırakmaktır. Aşk aslında yaşayabilme ihtimalinin yanında en kötüsünü seçip yaşayamamayı tercih etmektir. Onunla olduğun her dakika da ' Allah'ım ne olur bitmesin' diyerek saatlerce onun gözlerinin içine bakarak dua etmektir. O'nun karşısına geçince ona bunları tek tek soracağım diyerek hazırladığın milyonlarca sorunun, onun yanına gittiğinde bir bir aklının en kuytu köşelerine saklanmasıdır. Hayatının en soğuk mevsimini yaşarken onun yanında yazı yaşamaktır. Sevgiliyle girilecek iddiada, sevgilinin ' ne istersin benden' sorusuna anestezi vurgununun, hiç düşünmeden ' ben hayattaki en güzel şeye sahibim zaten' diye cevap vermesidir. Bazen ensende bir nefes hissederek yüreğine gelen o anlatılmaz duyguyu yaşamaktır. O mutlu olacaksa o hikayeden kendine hiç bir rol seçmeden baş rolü hiç tanımadığın diğer kişiye bırakmaktır. Seni seviyorum derken bir başkasına söylemediğin kadar içten söyleyerek iki damla yaşı dökülmesidir. Bilir misin vücudunu ona teslim etmek değil aşkı yaşamak yada aşkın en büyük ifadesi, herkesin gördüğünü ama hiç kimsenin ulaşamadığı senin için en özel olanı ona teslim etmektir, mesela gözlerinle herkesi görürsün herkesin gördüğü de bir çift gözdür ama ardında gizlediklerini herkes bir anda bilemez eğer göstermek istemezsen, mesela dudakların herkesin yanağını elini öper ama vermezsen en içten öpücüğü ne başın döner ne aşk 'ın başını döndürürsün.Ondan ayrıldığında kalbinin acısını hissedemezsin canın yanar, canın çok yanar önce sağ göğsüne bakarsın ' Aptal kalp o tarafta mı? ' dersin sonra sol tarafa bakarsın ama kalbinin orada da olmadığını görürsün ve bir şapşallıkla 'yine kalbimi onda unuttum' dersin almaya bile çapalamazsın o ilk aptal gülümsemeyle yoluna devam edersin. Bilirsin hayatında başka hiç kimse de yaşamayacaksın bunları ama  bazen çekip gidebilmektir sadece o istediği için başka bir SURET' te yaşam arzusu bulmaya. Bunu düşünmek acıtsa da seni, gitmen gerekiyorsa gideceksin ondan çok uzaklara ve ödenmesi gereken bedelin bu olmadığını düşünsen de o istedi diye gidebilmelisin. Unutmayı sorma her insan unutur ama her insan basit bir yaşanmışlığı unutur. Yaşadığının adı zaten aşk değildir.
Sevgilinin, hayatında olanları anlatırken hiç bir tepki vermeden dinlemek, yalnız kaldığında ise bir odada saatlerce düşündükten sonra ' En ağır bedeli ödüyorum ' demesidir ama yine de susmasıdır. Onun senin için aldığı gülü yanında sadece o olduğu için herhangi bir şehrin herhangi bir yerinde unutup kendini öldürmek istemektir, bilir ki o olmasaydı unutamazdı ondan bir parçayı. O küçücük bir parça, senin için o olmadığı zamanların tek tesellisidir, o olmayınca hissedersin yokluğunu... Uyumadan önce gözlerini kapattığında yanağında onun yanağı gözünde onun yüzüyle o yanında olmasa da onunla uyuyabilmek. Söylemek istediğin bir şey var mı diye sorduğu zaman içine nefesini çekip 'Seni Seviyorum' diyemeden ' Ben de Seni Seviyorum' dediğini duyabilmek bunun için de saatlerce sadece mutluluktan ağlayabilmektir. Daha söylenebilecek bir çok şey aynı zamanda hiç bir şeydir aşk. Kimin gözüyle baktığın neye baktığın önemli sadece ' dedim. Gitti.

Bir haftadır kafamda etrafımda çevremde bir yerlerde kötü bir bir şeyler beni kovalıyor ben ucuz atlatıyorum. Dört gün önce bacaklarıma kaynar su döküldü. Bildiğimiz kaynar su , tazecikti dökülürken. İyi ki diyorum ani reflekslere sahibim. Ben oturmuş güzel güzel yemeğimi yerken kardeşlerim kedi köpek tabiri çok ağır olmasa gerek atışıyorlar şakalaşıyorlar falan ben hala tıkınıyorum bir tanesi çaydanlığı eline aldı çayı doldurdu karabiberime doğru yaklaştırdı çaydanlığı o bacağıyla bir hareket savururken çaydanlığın içindeki su benim bacağımla buluştu nan birde üzerimde kot pantolon var. Ayağa bir hamleyle kalkıp pantolonu tenimden ayırmaya çalıştım birisi üzerimi değiştirmem için birisi üzerime soğuk suyla tedavi etmeye çalışırken onları başımdan attıktan sonra odaya gidip krem sürdüm üzerimi değiştirdim ama nasıl sızlıyor bir de kızarmış ki gözüme görünse birisi ağzıma gelen her şeyi söyleyeceğim babamın falan içerde olması umurumda değil o an. Boş ver dedim çık balkona bir hava al kimseyi kırma iki yandın diye. Çıktım dışarı tekrar mutfağa girdim çay görmek istemiyorum. Hayatımda ilk defa yanmış olmamın kısa süreli bir etkisi olarak kabul ettim bunu. Tabi ki küs duramam ben karabiberim ve meleğimle yaklaşık beş dakika sonra hep beraber gülüp oynamaya başladık. Çay yüzünden ilk yanmam oldu ama son olmadı ertesi gün kursun kantininde ( babamın malı olsa bu kadar rahat olmazdım herhalde ) çayımı doldurmak için sen git orada da elini yak abim hemen koştu elimi suya tuttu tekrar ucuz atlattım dedim ve güle oynaya dersime giriverdim. Günler geçti ama o uğursuzluk gitmedi bilgisayarımın başucuna oturmadan önce de ayağımı kestim. Nasıl olduğu önemli değil de beni kan tutuyormuş bilmiyordum başım bir döndü gözlerim açık ama her yer karanlık... Yani çok kötü bir durumdaydım şimdi burada anlatırken de fena oldum. Kapatayım en iyisi bu konuyu.

Üzmedi beni  hiç bir roman bu roman kadar. Tam bir fiyaskoyla bitmesini beklerken yazdığım bitiş senaryosunu aynen uyguladı Joe. Ne kadar bunu yazmışta olsam oturup ağlattı beni hala etkisi üzerimde, gittiğim her yerde Joe'yu anlatıyor, onunla yatıp onunla uyanıyordum. O öldürdüğü bedenlere acımıyordu hatta bıçaklarıyla herkesin üzerinde değişik fanteziler kuruyor aptalı oynuyor ama asla bir kadın karşısında aptallaşmıyordu. Taki ruh ikizini bulana kadar. Joe aşık olmuştu. Aşkına kavuştuğu gün ise kendini öldürmek zorunda kaldı. Yaşanan bir olay olmasıydı belki de beni etkileyen, aşkı bulup yaşayamadan veda etmek zorunda olması da beni ağlatandı. Keşke herkes hayatında bir kez bulabileceği o aşkı sonsuza kadar yaşayabilse. Belki çok isteseydi yaşardı kim bilir gerçekten istemediği için yaşamamıştır. İsteyen insan yapabilir değil mi karşısında nasıl büyük bir engel olursa olsun başka yolları tercih etmeden o engelin tamda üzerinden geçerek. Yapabilirdi ama istemedi....Bu kitabı da bitirince okuyacak kitap kalmadı acilen kitap alışverişine çıkmam lazım yoksa ben Joe'yu düşün düşün üzülürüm. Halbuki  üzülmek için bir sebep daha çıkması değil o sebeplerin tek tek yok olması gerekiyor.

Geçen hafta bir kuş gördüm. Küçücükler, minik minik böyle. Tatlı bir şaşkınlıkla büyük bir hevesle ne olduklarını sordum hint bülbülü dediler Ben kuşları sevmem o muhabbet kuşları yok mu sinir olurum bizzat kendilerine ama bunlar çok tatlıydı. İki tane alacağım, odamın en güzel köşesini onlara ayıracak en güzel hikayeleri onlara anlatıp en güzel müzikleri onlara dinleteceğim. Anneme söylediğimde verdiği tepki ' Sen gidip onları alırsan eve bir daha girmezsin' oldu. Bende ' birisi kafesinin kapısını aralamadığı sürece sorun yok' dedim. Almalıyım onlardan. İki tane olmalı birisi erkek birisi dişi yavru kuşları olmalı ben onlara sıcacık bir yuva yapmalıyım. Onlar o huzuru yaşarken bende onların huzuruyla mutlu olmalıyım.

Bir aralar ağlamadığım günleri özledim. İnsanoğluda ne menemen bir şey değil mi varken kıymet bilmez gidince de onu arar. Birilerinin karşısında ağlamak özellikle bir kadının birilerinin karşısında gözlerinin dolması silahını çekmiş tetiğe basmaya hazırlanan bir katil gibi göz yaşlarının gözünden damlaması da karşısındaki kişiye tetiği çekmesi gibi gelir. Kimisi ağladığını rahatlıkla söyleyebilir. İkisi de farklı şeyler değildir aslında karşındaki kişi de biter yine iş. Eğer sen bir insanın karşısında ağlama arzuna karşı gelmene rağmen göz yaşlarına engel olamıyor,ağlayabiliyorsan ve ağlamanın sebebi o ise bunun üzerine karşındaki kişi göz yaşlarını silmek için elini uzatmayacak kadar uzaksa sana yada kuru bir ağlama kelimesi dökülebiliyorsa dudaklarından ya da  hiç bir tepki vermiyorsa gözlerinden süzülen damlalar onun için tek bir kelime ifade etmiyor edemiyorsa ya sen ağlayamıyorsun yada karşındaki kişi için sandığın kadar değerli değilsindir. Göz yaşlarının gözlerden gelmesi gönül güzelliğinin gözlere yansıması yani göz yaşlarının gözlerden değil aslında yürekten gelmesi (bazılarının timsah göz yaşlarından bahsetmiyorum) boş değil. Hiç bir insan sebepsiz ağlamaz ve en temizi aslında bizim göz yaşlarımızdır. Derler ya hani göz hangi renk olursa olsun gözyaşı hep aynı renktedir onun bu berraklığı,onun duruluğu en çirkini bile en güzel yapan an o çirkinin gözünden süzülen damlalardır bil ki yüreğinde hissetmiştir ve akıp gidivermiştir ama ömür boyu gitmeyecektir seni bir kere ağlatan bir daha ağlatacaktır ve sen bunu bile bile yaşamak zorundasındır.
Ağlıyorum... Hiç engelde olamıyorum bir an ' Ne yapıyorsun kızım sen kendine gel' diyorum gülüyorum iki dakika sonra kendimi cenin gibi yatağına büzüşmüş ağlarken buluveriyorum. Ağlayabilmek güzel şey an azından hissedebildiğimi biliyorum hala....

Şimdi bir sürü şarkım(ız) oldu (bizim) benim sensizken dinleyebileceğim sensizliğin tek hatırası. Bu da bir yenisi olsun Dinleyelim.

İyi bayramlar... Bayram olduğunu unutmadım tabi ki ama hiç bir şeyin tadı eskisi gibi değil bende bayramlarında o ziyaret edilen akrabaların yüzüne bakma tahammülüm de yokken artık neyleyim ben bayramları. Tamam o kadar abartmayacağım büyüğüm onlar benim her zaman saygıdır tek hak ettikleri ne intikam ne kin benim işim olay duygular değiller...
Bu arada nerden başlayacağımı bilmiyordum ne çok yazmışım :)

10 Kasım 2010 Çarşamba

Dünyayı Ateşe Versen de Aşkın Isıtamaz Artık Beni.

Şimdi herhangi birisini örnek gösterip soruyorsun: ' Bu kadar mı kötüyüm? ' diyerek. Ne o kadar, ne ondan fazla ne de ondan azsın. Hepi topu sensin işte, başkası olamazsın ki. Yıllar sonra gözyaşlarınla geldin seviyorum diye. Garip olan bu kelimeyi söylemen değil benim buna inanıyor olmam daha garibi ise buna inanmamın sana karşı olan hislerimde bir gram değişiklik yapmaması. Sana karşı duygularını soyutlamış bende.

Ben sevmiştim seni bir zamanlar yada kendimi buna zorunlu hissetmiştim. Hani ozaman gelebilseydin seviyorum diye başka bir hayatta olacaktım. Ne tonlarca ağırlıktaki cümleleri işitecektim ne de içim sızlayacaktı. Seni severken ağlıyordum, hiç durmadan ağladığımı tek görenlerse bana dost olamayacak kadar soğuk, benim derdime derman olamayacak kadar laldiler. Olsun yine de dinledi ve izledi o buz gibi duvarlar beni. Tek dost, tek arkadaş, tek aile onlardı bana.

Hayatım boyunca bir cümleni unutmayacağım. Hep o çamur iziyle hayatımı devam ettirmek zorunda kalacağım. O çamurdan ve o çamura atılan taştan ne kadarı benim kabahatim bilmem ama bembeyaz elbisesine çamur bulaşan benmiydim evet bendim ve işte sadece bu kadardı senin için benim hayatım. Sandın ki ben sana mahkumum ben senin esirin ben senin tutsağınım. En kötüsü ne biliyomusun, bitmez sandığın aşkım biteli çok oldu. Biliyorsun, hissediyorsun ama anlamıyorsun.

Ben hep çocukluğumun nerde kaldığını düşünürken, sen ' yalnızlığında boğuluyorsun elini tutmak isteyene parmağının ucunu vermiyorsun ' dedin. Hiç düşündün mü beni yalnızlığa iten kimdi ? Düşündün belkide düşünmedin. Hayır hayır sen hiç düşünmeden konuşuyordun. Düşünsen, bu kadar şuursuzca dökülürmüydü kelimeler ağzından, umarsızca bir cümle oluşturabilirlermiydi. Birazcık düşünseydin eğer benden tek zerre aşk dilenmezdin. Fazlasını aldın benden. Birazcık kırıntısı kaldıysa bırakta kendim için harcayayım. Senden gittim bir daha gelmemi bekleme.

Kin beslemem, nefret etmem de hak etmeyeceğin kocaman bir sevgiyi ziyan ettiysen kalan aşkımıda sende harcamamı beklemeni istemem. Senin sevgine aşkına yada yenilgiyi hazmedememene ne biliyim işte adına ne diyorsan beslediğin o duygunun, saygı gösteririm ama bekleme. gelmeyeceğim ben sana...

En kötüsü ne biliyormusun, sevdim sevgime bir karşılık göremedim; gözyaşlarım sel oldu, yüreğim viran, ben paramparça... kısacası üzülen ben oldum. Şimdi geldin seviyorum dedin; yine ağlayan ben yine viran yine paramparça kısacası yine üzülen ben oldum. Bir tuhaflık yok mu bu işin içinde? Sıramı sana verdiğimi sanıyordum, neden tekrar üzülen benim?

Giden günlerimin geri gelmeyeceğini artık biliyorum kalan günlerimi alma benden... Hayatıma girmen ne kadar kolay bir olaya indirgendiyse çıkmanıda sen kolaylaştır ve sessiz sedasız git olur mu daha falza canımı yakma...

Kabullen artık, sen çok geç kaldın aşkıma....

2 Kasım 2010 Salı

Neyin ne zaman nerde olacağını kestiremese de insan bazen bir mucize olur ve belki o mucize güzel bitiverir. Kim bilir...

Yanımda olsaydın keşke şimdi. Nasıl ihtiyacım var bir bilsen!...
Küçücük bir çocuktan farksızım şu an;
Savunmasız, güçsüz, yarın bütün olacakları unutacak kadar kör ve bir şekerle kandırılacak kadar aptal.
Olsaydın yanımda, yaslasaydım omzuna başımı, ağlasaydım ve sadece sussaydım.
Akan her bir damla anlatsaydı her şeyi ve sen sadece göz yaşlarımla dinleseydin beni...
Unuttursaydın bütün yaşananları...

 Devamı yok maalesef, bu kadarı anlatamıyorsa zaten gerekte yok devamına...


Eskiden olsaydı, canım bu kadar yanmazdı demeyeceğim çünkü; daha fazla yanardı ve hemen geçmezdi. Mesela, dün ıslanan yanaklarım ertesi gün kurumazdı ve ben hiç bir şey olmamış gibi çevreme gülümsemezdim. Şimdi bunu başarabiliyorum, içimde fırtınalar kopsa da gülümsememle mutluluk pozları verebiliyorum. Onlar da inanıyorlar ve bana hiç aldırmıyorlar, ben de artık onlara aldırmıyorum.


Fallarımda, yaklaşık 6 ay önce çıkmıştı, dikkatinizi çekerim falımda değil fallarımda. Bir tanesinde çıkmadı bu muhabbet. Hiç inanmamıştım, birisine değil hiçbirisine inanmamıştım. Ne böyle bir hayalim ne de böyle bir hedefim oldu. İki hafta yada üç hafta önce bir arkadaşım dil eğitimi için yurt dışına gideceğini söyledi. Bana da anlattı sen de düşünürsen falan diye. İsterdim yurt dışının da eğitim almak falan ama dedim ya hiç planlarımda yoktu. Umutsuz bir şekilde valideye açıkladım durumu bana hiç bir cevap vermedi, gitmiş pederle konuşmuş. Babam önce ' Ne yapacakmış? ' gibi bir soru sormuş ( geçen gün Emir 'in lensi ne yapacaksın? demesi gibi ) Annemde üzerinden şöyle bir geçmiş tekrar ve babam itiraz etmemiş. Bana dün annem söyleyince kısa çaplı bir şok yaşadım önce, sonra annemi ' başka bir şey söylemedi mi? eee başka ne dedi' gibilerinden soru yağmuruna tuttum hatunu. Eğer şirketle de görüşünce bir pürüz çıkmazsa bu yaz yurt dışına gitmek için hazırlanıyor olacağım. ( Hadi benim için dua edelim )

Hayatımda tek olumlu durum şimdilik bu olay oldu. Kalanlar hep aynı. Olaylar karşısında sergilediğim tutumum dışında. Zincirlediler sanki beni bulunduğum yere bir kopartsam o zincirleri kimse tutamayacakmış gibi geliyor. Sanırım tamamen bitmedi ve artık çok az kaldı.

Elimi uzatınca tutacak, ben onun elini tutunca unutacaktım her şeyi,
Düşlüyordum, hayallerimde her şey tamamdı da bir tek o an eksikti.
En güzel gecede ki o hilali beraber izleyecek
En güzel yıldızları tutup gökyüzünden beraber yeryüzüne çekecektik
Tabi en güzel müzik eşliğinde...

Saçmaladım yine sanırım hafızamda birden aşk yer edinmeye kalkıştı Şimdi takıyorum tekrar maskemi, hiç isteyemediğim ve bir türlü bana yakışmayan o maskeyi.
Hayatı neresinden yakalamaya çalıştımsa olmadı başaramadım bir türlü. İstedikleri gibi oldum daha fazlasını istediler, kendim oldum hiç istemediler.
Şairin dediği gibi ' Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!...'

22 Ekim 2010 Cuma

Yeter demek yetmez çoğu zaman, durdurmaya gücün yetiyorsa durdur dünyayı!...

Kırgınlık var biraz. Neye karşı tam adını koyamıyorum. Hayata mı, insanlara mı? Hayat benim lugatımda insanlardı zaten, unutuyorum....
Bugün yataktan çıkamadım, çok hastayım, sürekli baygın bir şekilde yatağımda yattım. Zorla içirilen çorbalar, ilaçlar biraz işe yaradı sanırım, yazma istedi doğdu içimde.
Rüya gördüm o halde. Güzeldi, biraz burukluk kaldı uyanınca işte. Aşk vardı rüyamda, yaşanılması gereken bir aşk; ama korkularda vardı her zamanki gibi. Herkeste mi böyledir, insan bir şeye başlamak için adım atamıyor, hani hep derler ya 'arkana bakma, arkana bakarak yürüyemezsin' ben arkamda bıraktığımı düşündüğüm insanı bırakamıyorum belki de hala yanımda olduğunu düşündüğüm içindir. Yenilere yer veremiyorum hayatımda, yeni bir insanı tanımak hiç keşfedilmemiş bir dünyayı keşfetmek gibi bir şey. Benim bu kadar gücüm olduğunu düşünmüyorum. Bir zamanlar sonsuz bir çabayla bir insanı tanıdığımı düşünmem bir daha bu çabayı gösteremeyeceğimi düşündürüyor. Bu yüzden birilerinin hayatımda yer edinmesi kolay olmayacak.
Aşk'ın sadece acı çekmek yada sadece mutluluktan ibaret bir duygu olduğunu düşünmüyorum. Karşılıksız olan aşklarda hep acı çektiğini düşünmek yanlış yada beraberlik içinde süre giden ilişkilerin mutluluk pazarı olduğunu düşünmek.
Karşılıksız olduğunu düşündüğün bir Aşk ;
Eğer biliyorsan onun sana karşı bir şeyler hissetmediğini ve onu gerçekten sevdiğini düşünüyorsan ve ona aşkını anlatmak için elinden geleni yaptığını düşünüyorsan ' Bırak arkana bakmadan kaç! ' demem. Elbet bir gün unutacaksın tamamen silinmez, çünkü; hayatının bir parçası olmuştur o, işin içinde aşk var, kolay mı hiç bir iz bırakmaması; ama üzülme o bana karşı hiç bir şey hissetmiyor diye, aşk iki kişilik değildir hep bazen bir insanın iki kişiyi yaşatmasıdır. En zor olanını başardığın için kendinle gurur duyman gerekir, acı çekmek yakışmaz sana. Sen çoğu insanın mahrum olduğu o duyguyu yaşıyorsun. Aşk'ı...
Birlikte olan çiftlerde Aşk;
Onun seni, senin onu sevdiğine inanmak istiyorsan(ız), o benim için her şeyi yapar ben onun için her şeyi yaparım nutukları atıyorsan(ız), üçüncü şahıslardan uzak duruyorsan(ız) ( dostluk, arkadaşlık vs. ) Aşk'ı yaşadığını(zı) düşünüyor sadece buna inanmak istiyorsan(ız), yalnız kaldığın(ız)da ne yapacağını(zı) düşünüyor bunun için sadece o sana sen ona sarılıyorsan(ız) bu Aşk değil yalnızlıktan korkmaktır.
Hissetmek! İşte en güzeli bu! Hissedebiliyorsan ne güzel beraber yada ayrı ne fark eder?

Son durağımı, son limanımı, sonumun başlangıcı olacak aşkı düşünüyorum, hayal ediyorum, bekliyorum, Azrailin bana gülümsemesinden önce... Biliyorum, gelecek. İnanarak yaşıyorum. İnancımı kaybetmeden.

Aşk'ın tanımı kişiden kişiye değişir değil mi,
Aşk; mutluluk,
Aşk;acı çekmek,
Aşk; hissedebilmek,
Aşk; imkansızı yaşamak,
Aşk; vurgun yemek,
Aşk; umutsuzluk, biçare kalmak
Aşk; onun gülümsemesi için canını feda etmek
Belki de bazen
Aşk; Sev, sevme SENİ SEVİYORUM diyebilmektir.
Bu parçada olduğu gibi....  Buyurun....

17 Ekim 2010 Pazar

Gidesim var gidip dönmemek üzere, zaman dikiliyor önüme, sonu görünmez bir zaman.

İyiyim ben!...

Hayır normalde kötü biriyim ruh halim iyi. Her zaman yaşadıklarımın etkisi kayba uğradığı için, iyiyim. Her geçen gün tesirleri bende işe yaramadığı için, iyiyim. Kendime ' anlatamıyorum anlamıyorlar beni ' demediğim için, iyiyim. Artık yeter be!.. diye haykırmak istemediğim için, iyiyim. Beynim zonklarken ben hala yazarak rahatlayacağım diyebildiğim için, iyiyim.

Sus'uyorum, iyiyim.

Kimse olamadım, iyiyim. Kimse için hiç bir şey yapamadım, iyiyim. Yazık ki bir dua alamadım; ama yine de iyiyim. Herkesi sevdim, herkesi karşılıksız sevdim, herkese haddinden çok fazla değer verdim, herkes için kendimden çok daha fazla üzüldüm, o herkes hiç bir iyiliğini görmedik dedi , ben buna rağmen , iyiyim. Canımı çok yaksalar da beddua etmedim, iyiyim. Suçlusun her şeyi kendine kendin yaptın dediler, suçlu hissettim, kendimi parçaladım, suçlamadım, kimseye toz kondurmadım bunları yaparak çirkinleştim, iyiyim.
Kelimeleri toparlayıp cümle kuramıyorum, iyiyim ben. Düşünüyorum, sadece düşünüyorum faaliyete geçiremiyorum. Düşünürken en yakınımdaki nesneye çok uzaklardaymış gibi bakıyorum, dalıp gidiyorum; iyi hissediyorum.

Kalemimi ve defterimi alıp bir şeyler yazmak için ayaklandığımda ayakta duramayacak kadar halsiz kaldığımı görüyorum, defterime iki kelam yazdıktan sonra yoruluyorum kollarımın ve parmaklarımın da bimecal kaldığını görüyorum, iyiyim yine de. Mutlu olmak için ezmeliymişsin diyorum, gülüyorum, iyiyim ben diyip geçiyorum.
Ben iyiyim!... Hissetmiyorum artık, iyiyim. O sebepsiz damlalar dökülüyor, iyiyim.Üşüyorum, titriyorum; ama iyiyim. İyiyim diyerek kendime yalan söylüyorum kendi yalanıma artık inanabiliyorum, iyiyim...

Ben çok iyiyim! 

Hayatta elbet kötü giden anlarımız olacak. Yaşanılan kötü zamanlar da oyunu sonlandırıp köşesine çekilmemişse eğer sahaya daha bir güçlenmiş olarak çıkar insan. Ne kadar fazla olursa olsun yaşanılan kötü anlar, bilmeli ki daha fazlası da var belki de en kötüsünü daha yaşamadı.
Hiç umulmadık bir zamanda mutluluk çanları çalarken, hiç umulmadık anda o çanları tek tek koparırlar, haberin olmaz!
Yaşadıklarınla öğrenirsin, yaşadıklarınla görür, yaşadıklarınla tanırsın bundan daha güzel bir nasihatte olmaz. Fazla yara almamaya bak bir kemik aynı yerden iki kez kırılmaz bunu bilerek yaşa...
Güzel olan her şey bir anda bitermiş, mutlu olduğum anlar bu yüzden çok kısa sürüyor sanırım.

La Corda Romance On Violin dinliyorum kendimi kandırmaya çalışmıyorum bu müzik bana çok iyi geliyor, daha iyiyim...

İyi geceler.

8 Ekim 2010 Cuma

Ebru Kaçar !...

Beynimi kemiren nasihatler, benim o nasihatlerle işim olmaz triplerim, çoğu zaman umursamıyormuş gibi davranmam, dizi izlerken en komik sahnede bir baheneyle gözlerimden sızan damlalar, hayatta olmaktan nefret ettiğim günler, neden yaşıyorum neden diyen isyanlarımın içimi parçalaması, lanet olası memeurlardan nefret ettiğim halde memur olmak istemem ama o sınavı kazanmak için harcayamadığım çaba, korkularımın kendini aşması ve artık sadece kendimden korkan bir ben olması ve artık buna dayanamayan beden ve ruhun intihar isteği...

Korkuyorum kendimden. Bir doktorum olamaz benim. Şifam yok. Eriyorum gün be gün. Görüyorum ama bunu engellemek için bir şey yapmıyorum. Günışığım yanımda olduğu zman bir başka oluyorum ama onun varlığına gösteremediğim özen, onun için daha fazlasını yapamam perişan ediyor beni.Birisi gelip benim günışığıma zarar veriyor benim elimden hiç birşey gelmiyor. Konuşmuyor şimdi benimle anlatmıyor eskisi gibi. Büyütüyormuyum bunu bilmiyorum ama o benim günışığım diyorum. Susmak geliyor onun için, içimdeki orkestra susmuyor. Çaresiz bekliyorum sakinleştirmeye çalışıyorum kendimi....

Geçen gün konuşurken birisi ' Allah insana kaldıramayacağı yükü taşıttırmazmış' dedi. Allah'ım yarattığın kulu elbet tanırsında verirsin çilesini, derdini, kederini. Ben taşıyamıyorum neden verdin bana bu kadar fazlasını?

Bir süre herşeye ara veriyorum. Bu ne kadar sürer bilmiyorum ya uzun ya kısa....

Özür dilerim herkesten, verdiğim rahatsızlıktan dolayı....

6 Ekim 2010 Çarşamba

Susarken Ben Sessizliğimi Dinle!....

Seviyorum derken ' İnanmıyorum ' dedim. Aslında bu inanmamak değildi. Korkmaktı benimkisi. Aşktan korkmak. Dürüsttün bana, olmadığın zamanlarda yaşadıklarının en ufak ayrıntısını anlatabilecek kadar dürüst. Nedendir bilmem bunlara gözüm kapalı inandım da sen ' Seviyorum lan seni ' derken inanamadım sana. Ben olmadığımda, yanında başka nefeslerin, kollarında başka bedenlerin olduğu yer aldı hafızamda... Sana her inanmak isteyişimde. Unutmak için yaptı dedim avuttum kendimi. Durdun, sustun ve sonra 'onlar varken ben seninle neler yaşadım biliyormusun sensizken ? ' dedin. Ben ' Bilmiyorum ' dedim. Sustun ve  'Sen hiç ben olmadın, bilemezsin ki nerden bileceksin ki ' dedin. Bilmediğin bir şey vardı; senin bana gözünü kırpmadan söylediğin ve benim gözümü kırpmadan inandığım doğrularında benim canımın ne kadar yandığı... Sen hiç ben olmadın ki, nerden bileceksin.
Sevmek suç muydu? Değildi, elbette. Her zamankinden daha sessizdim sen bana bunu sorduğunda. Değildi. Sevmek, suç olabilirmiydi hiç. Haykıramadım, söyleyemedim işte...
Sessizdi benim yüreğim, içinde yaşardı, dile getiremezdi, lal di işte biraz belkide çok fazla. Gözlerinin içine bakmak isteyişim inanmadığım için değildi inanki . Gözlerine bakarak sana sarılmayı o kadar çok özledim ki... Ah bu ben şu cümleleri biraz daha düşünerek söyleseydim kırmazdım sanırım bu kadar seni... Şimdi unutmazsın ki saçma sapan cümlelerimi. Dedin ya hani özür dilediğimde beni görünce dileyeceksin asıl özürü şimdi değil bana inanmadığın sürecin bende neler yarattıklarını görünce... Birisi ( senin cümlelerin ) öyle bir yumruk indirdiki sol tarafıma. İnandım! İnandımda söyleyemedim işte...
Söylemiştim ya hani iki yol vardır, her başlangıçta ben o kötü olan yerden çok korkuyorum. Korkular bedenimi sardıkça inanmak istediklerim çok uzaklaştı benden....
Şimdi çık gel desem gelirmiydin? Tut ellerimden bırakma deseydim hiç bırakmayacağını söylerdin değil mi?

Hep yanımda olmasan da hep taşıyacak seni bu beden. Dile gelmez sevdam yüreğinde yaşar her şeyi ama bir gün belki dillenir. Umut işte. Umutlarımın tükenmeyişi ne güzel... İstemiyorum kimsenin ellerimi tutmasını şimdi. Ben yola yalnız çıkarsam ayakta yalnız durabileceğime inanırsam elbet bir gün yürürüm daha sonra hızlanır adımlarım. Yalnız yapayım bunu yanmda olduğunu biliyorum ama ben bu yolda yalnız yürüyebileceğime inanıyım önce...
Hissediyorum ya yeter!
Benim seni düşündüğüm anda tarif edilmez bir ağrı yada bir heycan kaplar önce bedenimi sonra bir bakmışım sesin gelmiş uzaklardan...
İşte bunlarla kapattım gözlerimi...

2 Ekim 2010 Cumartesi

N'olur!..

Bir gün sadece bir gün herşeyi unutmak istiyorum. O yaşanılanlar varya hiç birisini düşünmeden, üzerime giydiğim mutluluk kostümünü çıkartıp, kendi bedenimde, kendi simamda o mutluluğu yaşamak istiyorum. Lütfen, kimse engel olmasın buna o gün...

27 Eylül 2010 Pazartesi

Aslında Anlaşılabilirim Belki Biraz Anlaşılır Belki de Hiç!...



Duygularım; Fuhuşa zorlanan, fahişenin bedeni kadar umursamaz. Öfkem; o fahişenin bütün erkekleri en ufak geometrik şekiller halinde zevkle parçalayacağına olan inancı kadar güçlü. Hislerim! Fahişenin bedeninde his aranır mı ki?...

Bir adım atarsın hayatta, başlangıçtır senin için, ilk olacaktır. Ardından atılacak her adım herşeye yaklaştıtır umudu olan adamı. Peki ya o ikinci adım olurmuki ve sonrası?...

Ne kadar dürüst, ne kadar samimi olabilir ki sözcükler, cümleler. Bir  'Seni Seviyorum ' repliği ne kadar inandırıcı olabilirki yaşanan zamanda.Bu iki kelimelik replik mi inandırıcıdır yoksa rolü üstelenen adamın yüreğinden gelerek dudanlarından dökülen ' Seviyorum Seni' haritası mı ?

Şimdi ne söyleseniz boş bu yüze. Seviyorum... Aşığım... Hoşlanıyorum... Sorulan ' Neden ' sorusuna cevap veremeyecek kadar boş çünkü hissettikleriniz. İnanmamı neden beklersiniz anlamam, bir de ' sen ne düşünüyorsun? ' demenizi. Neden mi? Boşsunuz çünkü, sesinizi duyuramayacak kadar kısık tonla fısıldıyorsunuz çünkü, silüyetinizi gösteremeyecek kadar belirsizsiniz çünkü... çünkü ... çünkü.

Küçük bir adam tanıdım ben kalbi kocaman. Çok daha korkusuz, çok daha açık yürekliydi belkide diğerlerinden. Masumdu, ' Sadece gözlerinin içine bakarak dururum bir ömürboyu ' diyebilecek kadar. Erkek sonuçta desemde içten içe inandım o içtenliğine. Farklıydın!... Sen giderken bana yar'in gibi ben sana kardeşim gibi sarıldım ... Gittin...

Duyguların törpülenirken bambaşka bir sen çıkar o yenilenen dünyana. Eskiden inandığın sözcüklere inanmak imkansız gelir, insanlara güvenmek imkansız gelir belki abartır ailene de güvenemezsin, yalanlara sığındığın heran önce bi vijdan azabı sarar vücudunun her bir zerresini sonra onsuz yapamazsın,  dinlediğin müziği göstermezsin, dinlediğin bir arabesk müziği kişisel iletinde yok ya hani duyguya dair birşey hani rahatsındır, duygusuzlaştım, kalbim taşlaşıyor diye korkasın... Bilmezsin ki o kalp hiç birzman taşlaşamaz.

Öyle bir gün geliyor ki ; hiç sevilmeyecek adamın sana yaşattıklarını bir gün sen yaşatıyosun bir başkasına. İşte o zaman hiç sevilmeyecek kadın damgasını da yemiş bulunuyorsun.


Özlem de yok artık bir parça. Ben bir tek Gün Işığıma hasretim...

23 Eylül 2010 Perşembe

Seninle Gelen Gün...

Bakınız : Bu resimde doğan o güneş varya işte o, ben. Çevresi benim bedenim. Uzak ama buldu beni o kızıllıktan çıkıp etrafı aydınlatacak ve kimsenin ona çıplak gözle bakamayacağı halede gelecek.

Kendimi yeniden bulduğumu hissediyorum bir kaç gündür. Bunalıma girmek için bedenimden ayrılan benliğim, hatta deprosyana gidip dönmeyi unutan benliğim, geldi uzun süren bir misafirlikten sonra. Nihayet!... Kendimi iyi hissediyorum. Bunu söylemeyi unutmuşken çıkıpgeliverdi. Bunun için bir sebep aramak istemiyorum, uzun süredir konuşmak istediklerimi yapmak istediklerimi açıkça M ' e söylediğim için, düğünde kurtlarımı döktüğüm için, dersane bittiği için, insanların riyakarlıklarını artık görmekte zorlanmadığım için, herşey iyi hoş okun ucu kendine döndüğü zaman ' Dur! ' diye çığlık atanları duymadığım için gibi gibi gibi bunların hepside olabilir hiç biride düşünmüyorum çünkü içimde bir huzur var nedeni var veya yok farkeder mi gülümsüyorum bunları yazarken. Bir öncekinde yani suratsız zoraki gülen bir ben varken yaptığım gibi sebep aramayacağım bunun için harcayacak ne kadar zamnım var ki belki yarın öleceğim. Kendime göre sorunları sorun yapıp o sorunları hayatımdan silmeye başlayınca onlar bitiyor elbette sorunsuz bir hayat olmaz yenisi onun üzerine bir yenisi daha eklenecek. Ee insanoğlu savaşçıdır onlar için bu sorunlar bunlarla savaşmayıp mal gibi oturursak nasıl aşacağız bunları. Hem bunlar beni güçlendirdi ki. Tamam çok yıprattı son durumum malum uzun süre kendime gelemedim, gidilen tatiller, arasıra kafa dağıtmak için yapılan kaçamaklar.... hiç birisi işe yaramamıştı iki gün evde durdum hiç birşey düşünmeden hoooooppp kendimi buldum şimdi daha bi canlı kanlı görüyorum kendimi aynaya baktığımda. Bunalımdayken daha dokunaklı yazılar yazıyorum böylee dökülüveriyor yüreğimden gelen ses parmak uçlarıma şimdi belki yazamam ama bunun için bunalımada girmeyim ben yaa. Uzun sürmez bu halim gibi geliyo ama bakalım yapacaklarımı bir düzen halinde planlarsam normal normal yaşarım. Heran herşeyi yapabilecek kapasiteye sahip dengesiz bir insan kimliğinden sıyrılırım belki biraz.
Neysem çıkıyım ben artık...

17 Eylül 2010 Cuma

Bir Melhem Ver de İyi Etsin Beni..

Ne yazınca rahatlarım, ne yaparsam yada hangi sorunu ensesinden tutup çıkartsam sorunlarımın tek sebebi sensin s.g. lan desem bilmiyorum. Gülen adam maskesi çok yakışıyor bana biliyorum yada yakışmıyor rol yaptığım çok mu belli oluyor desem. Kendime has gülüşüm, kendime has mutluluk göz yaşlarım var benim... Saklıyolar kendilerini utanıyorlarmış belkide zamanı değildir diye çıkmıyorlar ortaya... Evet benim o içten gülüşüm ardından kahkahalarımın daha zamanı var bir güneş gibi çıkıverecekler ortaya. Onlar gelecekler ve ben onları görmeden ölmeyecem a.q. Azrail'e de meydan okuyorum. Bak sigarayı günde iki pakete çıkarttım. Mesela bundan sonra vızır vızır işleyen caddelerde yayalar için beklenen yeşil ışığıda beklemeyeceğim sonra bir binanın en üst katındaki balkonun demirlerine çıkıp oturacağım sonrada sanki herhangi bir yerde oturuyomuşum gibi ellerimi açıp gökyüzündeki yıldızları ve dolunayı seyredeceğim belkide hap kullanırken bir tane değil iki üç tane birden yutacağım yada evdeki en keskin bıçakla birşeyler yaparken tam da kalbimin üzerine yanlışlıkla girmesi için uğraşacağım... Tamam saçma ama umut fakirin ekmeğiymiş işte napak... Aaaa bu arada hala bi umudum varmış... 
Bir insan neden sever yada aşık olur ki... Bu günlerde bu soruyu sormaya başladım kendime.Bir insan neden aşık olunca mutlu olur ?... Aşk, tek manevi mutluluk değildir elbette belkide tek huzur. Öyle değildir değilmi yani başka şeylerde vardır bu hayatta. Olsun n'olur. Ya ama bütün şarkılar aşkla ilgili. Yok mu abi bunun bi çözümü. Aşık olmadanda yaşar insan ama anlamsızca yani ben gibi...Olsun be bir gün belki bende.... Korkuyorum bunu söylemeye ama gerekli sanki sevmek sevilmek... Hem benim arkadaşım var ki onun yanında da mutluyum ben. Hem beni anlayabilen tek kişi o. Lan değişik bir şey var kuzu da moralim bozukken hemen anlıyo hee. Telefonda konuşunca anlarsın sesten falan yada yüzyüze konuşurken suratından anlarsın o benim yazımdan anlıyo şekilli mi yazıyorum ne... Benim yirmi üç senelik ailem hiç bir şeyi anlamıyo. Anlatıyorum anlamıyolar haykırıyorum anlamıyorlar ona fısıldasamda anlıyor işte.. İyiki varsın kuzum, teşekkür ederim..
Ben sustukça kendini bir halt sanan sen, fırsatını buldukça beni yargılayan sen, hesap sormaktan başka hiç bir şey yapamayan, söylediğin laflarla ettiğin bedduaların altında ezilecek sen, yaptıklarını unutup yaptıklarımın hesabını soracak sen, istedikçe isterken yüzü kızarmayan sen,.... yüzsüzlüğün daha ne kadar artar bilmiyorum ama bunları yapmaktan başka hiç bir boka yaramıyosun, bunlardan fazlasını yapamadığın için sevdiceğim değilsin. Ne yazık kaybettin....
Önüme çıkan herkesle herşeyi konuşmak istiyorum herşeyi anlatıyım istiyorum ama hiç kimseden akıl istemiyorum. Olsa bir çıkış yolu çıkacam bu durumun içinden. Zamanı var biliyorum o yüzden gereksiz nasihatlerle harcayacak zamanım yok gibime geliyor.
Çok yorgunum lan. Bir yatsam yatağıma bir hafta kimse bana dokunmasa uyumaktan oram buram ağrısa. Çok ihtiyacım var ama ben hala bu saatte bilgisayarın  başındayım. Bunu neden yapıyorum ki. Belkide kendimi yatağımdan daha huzurda hissediyorumdur burda. Sigaram , müziğim, klavyem ve ben ... Muhteşem dörtlü... Neyse uyuyum ben biraz daha müzik ve bir sigaradan sonra..

9 Eylül 2010 Perşembe

Üç Nokta (...)

Zaman artık ne çabuk geçiyor daha dün gibi hatırlıyorum geçen bayramı... Duble yalan hiç birşey hatırlamıyorum ama bu bayramı unutmayacağım aşikar en berbat geçen bayramdı. Bir kere o kadar suratsızdım ki her gittiğim evde ' Neyin var? Hastamısın? Ne oldu? ' gibi can sıkıcı soru yağmuruna tutuldum. Bir şeyim yok başım ağrıyor diye geçiştirmeye çalıştımsada yemediler. Aynı soruyu aynı kişiden en az on kez duydum. ' Lan bi s.. gidin başımdan sizene bu güne kadar sormadınızda bugün mü soruyosunuz... ' dedim içimden milyonlarca kez. Haykırmak istesemde yüzlerine, yapamadım. Anlamışlardır ne kadar vazgeçtiğimi onlardan. Arkadaş ortamında genelde suratsız, susan ... birisiyim ama aile ortamında tam tersi nerde geyik orda ben kahkahalar atılan bir yer varsa orda ben varım gibi bir şey. Bu durumum onlara acayip geldi normal olarak. İçinde bulunduğum durum ne kadar berbat olursa olsun onların durumları umrumda değil...Genelde çok susan ve ağlayan insanın çok büyük sıkıntıları vardır ya sürekli gülümseyen ? Onlara göre böyle bir sorun yok bu gülücükler mutluluk sembolüdür. Öyle değil işte... Sürekli yakınan bi insanla sürekli susan bir insan getirin karşıma susan kişidir derim savaşı büyük olan yada gülümseyerek kendini hiç anlatmayan. Ne kendimi anlatacak gücüm var artık ne gülümseyecek ne de ağlayabilecek. Çok yorulmuşum... Sınavları atlatmam bir yük kaldırmadı omuzlarımdan yani demek oluyormuş kiii sorunum sınavlar değil bi düzen halinde sürüldüğünü düşünelen hayatımda her bir şey ters gidiyor... Lan ben bir de o kadar çok değiştim anlatamam... Bunu söyleyen birisi vardı ( M.) ona her seferinde büyüdüm artık fikirlerm görüşlerim elbette değişecek derdim doğru insan, çocukken, gençlik döneminde, orta yaşlarda ve yaşlılık döneminde aynı görüş ve fikirlere sahip olamaz bunun her zaman arkasındayımdır. Benim değişimden kastım şudur kiii; Eskiden konuşacağım cümleleri düşünerek karşımdaki kişinin canını yakmamaya özen göstererek söylemeye çalışan ben, şimdi umrumda değil modumdayım banane ya ne anlarsa o işte cümleler açıkça dökülüyor dudaklarımdan birde ona ne anlatmak istediğimimi anlatacam diyorum çekiliyorum aamaaa bi süre sonra tüh yazık vah yazık ayıp ettin lan öyle söylenir mi diye pişman da oluyorum yani o kadar acımasız olamıyorum. Zaten o kadar acımazsız olsaydım kimseyi düşünmeyen sadece kendi çıkarları için uğraşan falan, ülkeyi yada dünyayı yönetenlerden birisi olurdum...
7 Eylül doğum günümdü... 23 oldum... Yaşımızı gösteren rakamlar hiç bir halta yaramıyor. Ne ileri ne geri adam olamadıktan sonra bir iki rakamın ne anlamı var ki.... Kendimi bildim bileli doğum günüymüş, pastaymış, mumları üflemeymiş, sürprizmiş, hediyeymiş nefret etmişimdir. Bu doğum günün de bir istisna oldu ' Çiçeğim, Kuzum ve Ben' kursta püfledik, üfledik, yedik, içtik. Sevmediğim bir şey olsa da yaptık işte. Güzeldi yani.. Teşekkür ederim kuzummm :) Feysbuk olmasaydı çoğu kişide hatırlamayacaktı doğum günümü, olmasına rağmen hatırlamayanı söylemiyorum bilem hıh.
Şu Kpss işi iyiden iyiye delirtmeye başladı olup bitsede kurtulsak artık. Canımdan bezdim ya her şeyi ona odaklamışım sanki hayatımı bu sınav kurtaracakmış gibi. Sadece ben değil ki çoğu insan böyle işi olmayanlar daha çok.
Güvensizlik. Ne iğrençtir. İnandığın birisi olmalıymış şu hayatta kimseye inanmadan olmuyormuş. Bir aşka, Yaradan'a, Dosta, Anne' ye, Kardeş'e .... en azından bir şeye. Öl dediğin zaman ölecek birisine ne biliyim ben. Böyle hayat sürmüyormuş gördüm, yaşadım , yaşıyorum ve daha ne kadar yaşayacağım bilmiyorum... Keşke yaşadığım alemde ' Ben bu hayata yaşamak için değil Öylesine bakmak için gelmiştim ' diyebilseydim. Sanırım bu kadar bunalımda olmazdım.. Kendimi istiyorum artık ben yaaa. Bir yerlerde kaybettim de nerde bulamıyorum. Beni bulan birileri beni bana iade edebilirler mi?....

Bu gün müzik listemde bir şiir buldum Kahraman TAZEOĞLU'ndan  Sen sevgilim değilsin diye paylaşmak istiyorum
Umulmadık öyküler kavradım
Hayaller berduş...
Mecalsiz cümleler anlatmaya
Eş zamanlı ölümlere terktim
Uyku deryasının ortasında yakalar gölgen beni
Ne kabusumdur, ne rüyam, ne hayalim
Son nefes tadında heyecansın
İki eş parçaya ayıran
Soğumdan tut sıcağıma kadar, tümlerimi
Tuttuğum iki dilekte sensin
Bitişim, başlangıcım
Sevgilim değilsin
Sen bensin, bense bitirdiğin cümlelere
Üç nokta (...)

22 Ağustos 2010 Pazar

Aşk Yalandı da Dostlukta mı Yalan Oldu?

Dost!
Dostluk; iki ayrı bedende tek bir ruhmuş. Senin ruhun benim ruhuma hiç kulak verememiş...

İsmi yeterken huzur vermeye, şimdi nefret var kocaman ölçülmeyen değerlerle. Dost dediğin kişi dostum dediğinin arkasından konuşursa sıradan insanlar ne yapsın, ya düşmanlar! Düşmanım yoktur diye geçinen ben dostu düşman etmişken kendime şimdi oturup insanların yapacakları işkenceleri düşünüyorum işte. Kırlımasın istemediğin kişi şimdi senin neden  bu kadar küçüldüğünü düşünüyor. ( Eski Bir Dosta) Arkamdan konuşacak kadar küçülmediğini düşünsemde gerçek işte, gözümle gördüğüm bir gerçek! Dost sıfatını at bir tarafa insanlığa yakışıyor mu bu? Şimdi o senelerden bir gün geliyor aklıma, o günden otuz dakikalık yada bir saatlik bir telefon konuşması.Telefonu açıp ' efendim A'cim ' dediğimde ' telefonumda o kadar numara varken tek aradığım kişi sensin E.' demen geliyor aklıma. Neden bu kadar sahteydin? Bu kadar yıl beklemen gerekmezdi söyleyeceklerini söylemen için. En azından ' o benim dostumdu tanıdığım bu kadar kişinin arasında o tekti' demezdim yada sana söylenen laflarla silmezdim düşünce sahiplerini, ' haklısınız' derdim ' o öyle biridir der onların yanında olurdum'.

Ağır hasarlar var yüreğimde Dost/çuktan kalan. Sessizliğimi bozmayım istedim, bozdum değişen hiç bir şey olmadı bana sessizdin sadece. Sesini bana duyuramadın. Yargıladığın olaylar senin bana önerdiğin olaylardan ne kadar farklıydı bilmiyorum... Evet bu yönünü atlamışım, dikkat edememişim, umursamamışım yada yakıştıramamışım. Yakıştıramamışım! Hala yakıştıramazdım gördüğüm yazı, duyduğum konuşmaların olmasaydı. Arkandan konuşacak cümlelerim yok sanma o kadar çok şey var ki ama ben sen değilim senin ben olamadığın gibi... Benim seninle paylaştığım şeyleri bir hiç gibi harcaman ne kadar iğrençse benim senin hakkında konuşmam da sana benzemem olacak. Ben sen olmak istemiyorum. Bundan sonra yoksun.

Sorarlarsa öldü derim, eminim bu kadar yakmazdı canımı, gidecek bir mezarın olmasa da...

Öldün, bittin,sonrası yok, olamayacaksın artık...

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Hiçsizlik , Varlık Bir de Sensizlik

Hayatta yiyemeyeceğin kadar büyük lokma götürme abicim ağzına. Genelde bende öyle oldu boyumdan büyük lafların altında ezildim hep... Kendimce verdiğim çoğu kararda geri adım atmak zorunda kaldım. Aslında öyle hemen pes! eden bir karakterim yoktur ama oluyordu işte Hiç istemeden. Engelleyici çok sebebim vardı ' yapmak istediğim fillerde'. İsterdim bir gün yarışçı olmayı, dağ paraşütü yapmayı, dağa tırmanmayı,... bunun gibi tehlikeli ama zevkli bir çok şeyi. Sanırım savaşçı biri değilim ben peste etmem ama savaşmamda elimden bir şey kayıp gidiyorsa ve onun benim olduğuna inanmıyorsam bırakıveririm dönerse senindir hesabı.
Bu hafta bir yere davet edildim. Gitmek istiyorum uzun zamandır göremediklerimi göreceğim ne kadar gerekliler bilmiyorum ama içlerinde değer verdiklerim de var işte. Beni davet eden kişiyi sürekli arayıp beni soranlar mesela.( inş. doğrudur ama sen yalan sölemezsin ki )
Anılar silinsin istiyorum çirkin ve güzel. Hepsi! İstemiyorum hafızamda hiç bir şeyin yer edinmesi. Zaman denen kavram ne menemen bir şeydir ki bir bakmışsın geçivermiş bir de bekliyorsun ki hiç gelmiyor... Beklediğim çok şey var yada beklemediğim.
Hortlamasını istemediğim insanlar gitmek istiyorlarsa tamamen gitsinler. Bende hiç bir iz bırakmasınlar. Kalan ömrümde, geçmişimdekilerle ben başa çıkarım. Zamanı gelir unuturum. Millet egosunu tatmine falan uğraşıyor sanırım. Peki ya ben nasıl tamir edeceğim yıkılan egomu, güvensizliğimi....İnsanlar çok tuhaf abicim. Herkes haklı herkes temiz karşısındaki diğer taraf olunca. Oturuyum da bir düşünüyüm ben neler yaptım demiyor. Yanlışını anlayıp yanlışı için özürdileyenleri yada istemeyerek yapanları anlarım ama bir de ne mal olduklarını bilen kişilerin karşısında birşey yapmamış edasıyla oturup ahkam keserler ya... Utanmazlar birazcık o insanlar işte örtmeye çalışırlar kendilerini bir yerden temize çıkarırlar. Öyle utana sıkıla da değil arsızca yaparlar bunu.
Hata yaptıklarını kabullenemeyen insanlar ne zaman anlarlar hata olduğunu? Yıkılanları kırılanları eskisi gibi yapamamak kılişe bir lafta olsa doğru işte hiç bir şey eskisi gibi olmuyor malesef. Giden hiç bir şey geri gelmiyor. Söylenen cümleler çıkınca tekrar yutulmuyor.
Bu gecelik bu kadar yeter sanırım daha fazla saçmalamayacağım..

5 Ağustos 2010 Perşembe

'Tarih tekerrürden ibarettir' nereye kadar?

Geçmişte, tekrar ve gelecekte hep yaşanacaklar... Kimlerin affediciliği ağır basıyorda tükürdüğünü yalıyor yada unutuyor söylenenleri bilmiyorum ama bir taraf son vermeli buna... Üzülmek istemiyorum üzmeyi ise asla! Canım yanıyor artık elimde olmadan da yakıyorum canımı yakan o canları, acımasızca... Ağlayamıyordum ya hani uzun zaman olmuştu gözlerimden iki damla yaş dökülmeyeli şimdi hiç kurumuyor yanaklarım... Bu kuralı önce sen bozdurdun bana... Devamını getirecek kişiler sırasını bekliyormuş zaten. Aramadım yani kimin o yarayı daha çok deşeceğini. Her seferinde 'son yarayı açın ben onu kapatacağım bir daha açılmayacak o yara' desem de en derini kısa bir zaman aşımından sonra tekrar ediyor. Aynı yerden... Yaramın yeri değişmedi hiç Hep aynı yerden açıldı, aynı yerden kan revan içinde, sadece orası.... ilerde bir gün kendime yeni bir yaşam biçimi seçtiğimde o kanattığınız yeri söküp atacağım ki bir daha kanamasın bir daha oradan yaralayamayın beni!
Ben bir parça sevgi istedim dünyayı değil! Onun içindi sanırım sizden çok arkadaşlarımın olması, hayatımda. Şimdi sevgi istemiyorum sizden sevmeyin beni sevgi gösteriniz sonucu oldu sanırım bunların hepsi, Hani beni düşündüğünüz için! Hani kötülüğümü istemediğiniz için!
Bir kimlik var elimde ben küçükken çoktan kaybedilmiş. Aslında hiç benim olamamış, hiç benim olamayacak bir kimlik ... Neydi bu kağıt parçası? Benim için hiç bir değeri olamayan ama işte beni kaybettirendi o kağıt parçası!
Ağlamaklıyım yine...Biraz hayal kırıklığı... Biraz bitmişlik... Biraz hazan, eylül yani,sonbahar yani,ilk ağladığım gün yani, ayaklarımdan birisinin ilk tutup popoma ilk vuruşu....
Özlemlerim hep arttı... Açım evet... Korkak biraz... Ağlamak geldi bugün içimden yolda, otobüste, metroda, yürürken parkta... Bacaklarımın hissizleşeceğini düşünmeden düşseydim bulunduğum yere, düşseydim hani ağlasaydım bağıra bağıra duymasaydı kimse beni, toplanmasaydı etrafımıza n' oldu diye fısıltılar eşliğinde sesler duyacağımı düşünmeseydim. Birisinin çıkıp 'hava alsın rahatlasın biraz' önderliğini yapacağını düşünmeden yapsaydım... Yapamadım... ( Yanımda sen vardın. Sıktım kendimi, sesim gitti. Hasta mısın aşkım? diye sordun. Evet dedim. Küçücük yaşında en çok düşünendin sen beni. Hastaneye götürüyüm mü? dedin. Tamam dedim. Güneş gelince götürüyüm dedin ve sustun.) Birilerinin karşısında ağlamayı yakıştıramadım asla kendime, bu yüzden hep yalnızdım ağlarken.
Dönüp geçmişime baksam, kimin ahını aldım diye. Ah alacak zamanım olmadı ki...
İstenmeyen cümleler sarf edilirken birazcıkta olsa dinseydi ya sızım, şimdi birde o cümlelerin ağırlığıyla mı ezileceğim.
Rüya! Ne güzel öyle istemediğin sahnelerde uyanıp soğuk bir su içiyorsun geçiveriyor her şey. Yaşamasam şu yalan denilen gerçek hayatta... 'Yaşayasım yok işte' diyorum okkalı bir şamar indiriyorum sonra kendime 'Sebebin var'...
Yenilenmek lazım. Bu kadar yalnızlık arasında mı?...

30 Temmuz 2010 Cuma

Değişik Günlerden Bi Kaç Tanesi

Bir anda verilen tatil kararı deprosyanda olan bana pek yaramadı sanırım. Aslında yarımıştı, eve geldiğimin ikinci günü anladım bunu eski davalar o ses (sessizlikten sonra) o tartışmalar tekrar başladı. Evdeki adrenalin devam etmekte beni korkutma çalışmalarında başarılı olan birileri sevinçten dört köşelik birşey olsada ben üçbuçuk atıyorum... Evde resmen ' Paranormal Activity ' çekiliyor.  Yakında bir tane kamera alıp ben uyurken benim odadaki (varsa eğer hareketliliği) çekmeye başlayacağım yada evin yerlerini pudralayıp garip ayak izleri var mı falan diye kontrole başlarsam şaşırmam. Çok pis tırsıyorum nan.Olmuyor böyle nasıl ben bu paronayaklıktan çıkıcam bilmiyorum ama bir an önce çıkmam lazım iki ay sonra sınaw var yaaa. Böyle sabahlara kadar uyuyamıyorum sonrada dersaneye gitmeyince ' aman be yine dersi kaçırdım' diye mızmızlanıyorum. Yok yok hemen bi hal çaresini bulmak lazım bunun...
Dün olağan üstü hal olduğu için evden dışarıya çıkmak zorunda kaldım. Tatilden sonra miskin miskin tadını çıkartamadım odacığımın. Evimde mümkünse odamda bilgisayarımın başında bir hafta iki hafta süresi farketmez ben müziklerimde şiirlerle falan kaybolurken dokunmasın kimsecikler bana yaw...Depresyona girmişim ben eneee.
Geleceğe dair yapılan planlarım suya düşecek, kendime gelmezsem. Gidicem işte ben küçük sessiz sakin (mümkünse geçimi zor olmayan ekonomik) bir yere gidicem uğraşmayın nan bennen. Bu arada türkçeyi dağıttım resmen neyse uzun zmandır yazamayışıma verin artık kusuruma bakmayın :P
Bu aralar şu iki kelimeye sinir oluyorum ' Kusura Bakma' . Eğer sen bi kusur işlediysem bakarım abi, bakarım yani bakmamaış gibi yaparım ama bakarım. Ne bu be sen gel aynı şeyi on kere yap ben kusura bakmayım sıradaki gelsin diye bekleyim sen kusura bakma de çekil kenara. Bundan sonra kimse bana kusur neyim yapmasın ben kusurları affetmemeye çalışıyorum Kendi kusurlarımı daha ört bas edememişken sizinkiler şurada dursun. Ne güzel ya sen gel benim hayatımı alt üst et sonrada çık karşıma ' Kusura bakma herşey benim hatam ' de. Evet senin hatan. Üstüste yapılan hatalardan doğan zincirleme kazalar istemiyorum ben hayatımda hani benim hayatım üzerinde yapılan hatalarya bunlar hani ben bir yerden tekrar başlıyorumya hayatıma hatalar olmasın artık mümkünse.
Bu arada dün bir kaza oldu uww fena iki metre ötemizde hızla gelen araba virajı alamayıp önce kaldırıma çarptı sonra daireler çizip tekrar kaldırıma çarptı. Biz E. ile yanyanaydık ( E. deki reflexleri sormayın zaten garip garip reflexler :P ) ama o anda ne yapacağımızı ikimizde şaşırdık ben hemen arabaya doğru yöneldim E. kolumu tuttu ' dur ya manyakmısın bekle '  ben ' ya dur bırak' falan diyorum E. tabi bırakmadı bi kaç dakika sonra ikimiz beraber gittik adam çıkmış içerden ben direk sürücü koltuğuna baktığım için adam içerde vallaha öldü adam diyorum içimden meğer adam içerden çıkmış hava yastığıymış onlar adamın ordan sapasağlam çıktığına mı seviniyim şapşallığıma mı gülüyüm karar veremedim bir an ama çevreden gelen yardımsever görüntüler gözlerimi yaşarttı. Bir de insanlık ölmüş derler... Bizim insanımız yapar yapacağı pisliği ama duyarsız kalamaz işte bu konularda.
Geçen günde metroya bindim manyağın birinin yanına oturmuşumda haberim yok. Ben nerden biliyim abicim adamın manyak olduğunu tipe bakınca anlaşılmıyor ki. Dakika bir gol bir daha kızılaydayız kapı kapanırken arada kalan birini savunmak amaçlı etti sanırım o küfürleri ama kapı ne anlar anam küfürden millet adama bakıyor ama onda tık yok bi susuyum falan hiç utanma desen Allah hak getire zerresi yok vallaha bak. Sonra bir de pişkin pişkin etrafa bakıp 'kızıyorum napıyım' diyor tabi o bu küfürleri savururken benim düşünceler arka arkaya geliyor kendi kendime ne çok şey kurdum anlatamam ama burda bi kaçını yazıcam yoksa çok uzar,
  • Lan şimdi burdan kalksam bana da laf söylermi ki hayır bende susmam bişeyler söylerim kavga çıkacak Allamın manyağıylamı uğraşıyım
  • Ya şimdi şöyle baksam biraz sessiz olurmusunuz desem 
  • şimdi hayrına bi yaşlı yada çocuklu yada gazi neyim gelsede yer versem
  • ya sakin ol kızım bu Ulus ta evet evet bu kesin Ulus ta iner  
Ulus' ta ineceğine kendimi o kadar çok inandırmıştım ki beş dakikalık bir süre benim kalan ömrümü götürdü  Adam metroda çekmeyen telefon radyosunada küfrederken ( en komiği buydu, burda gülmemek için kendimi pek zorladım) ve garip hareketlerine devam ederken, arada sırada karşıdan birisiyle konuşuyodu ben ' len acaba yandaki arkadaşımı ki kalkıp onunla yer neyimmi değiştirsem' diyorum ama kafamı kaldırmadan kitabımı okuyomuş gibi yapıyorum.Arkadaşı falan da değilmiş zaten ayağa kalkınca gördüm adam gazete okuyodu. Ulusu geçtik adam inmedi ben 'ne yapsamda kalksam diye düşünceler içindeyken üç kadın birisi bebekli ' kalk len tam zamanı işte kalk yer ver en azından birazcık olsun rahatlarsın ' dedim ve kalktım benim kalkmamla o da ayaklandı ben ayaktayım köşeye geçtim adamda tam geldi benim yanıma çötü yere ' uf Allah'ım ya uff neydi benim günahım' diye içimden geçirirken baktım iki tane polis derin bir ohhhh dedim şimdi birşey diyemez işte susar artık dedim polisler indi yapışasım geldi ellerine ayaklarına n'olur inmeyin dönüşte inersiniz falan diye ama yok yapamadım bu arada millet bana acır gözlerle bakıyordu. Ben kendi kendime senaryolar yazmaya devam ediyorum pencereden dışarı falan bakıyorum Allam son dakikalarımı yaşıyorum kesin uff son durağa geliyoz lan insene artık benim arkam dönük sürekli dua edip duruyorum falan bi ses ' Ne var ' dedi aha valla birisi dayanamadı benimde bu korkmuş halimi gördü yazık kıza diyerekten basacak kalayı. Birden döndüm arkamı baktım adam telefonla konuşuyomuş Tüh beee. Kalıbına t.... senin. Tekrar son dua 'Allam n'olur lütfen yaa bu durakta insin n'olur n'olur' dedim kapı açıldı bu hala oturuyo kalktı son durak dedi son küfrünü savurdu bana şöyle içli bir bakış attı baktı baktı baktı indi ohhhhhhhhhhhhhhh verilmiş sadakam vamış dedim sevinç naraları atacaktım yeminlen nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. O gün en güzel sevincin üzerine bu sevinçle eve gittim.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

İşte gidiyoru(z)m

Bu seneyle ilgili bir tatil planımız vardı arada sırada kurulun planlara pek inanmıyorduk ikimizde. Belki de ikimizde birbirimizi kandırırcasına kuruyorduk o hayalleri. Eylülün sonunda gideriz tatilimizi yapar geliriz, sınavlarda bitmiş olur diyorduk ama ne kadar inanıyorduk buna bilinmez. Bir hafta önce kuaförde beklerken E. birden ' kuzu nan gidelim şu tatile haftaya' dedi. Heh oldu nereden çıktı bu nan şimdi. Aslında mantıklıydı eylülde gidemeyecektik neler çıkacaktı... Plansız yapıldı hemen toparlanır gideriz denildi gerek yok çok şeye kafamızı dinleyelim yeter denildi ve yarın yola çıkıyoruz. Bize işlemiyor plan program olacaksa böyle birden olacak bir disipline sokamadık gitti şu kendimizi. Hoş biletleri alana kadar inanmamıştım gideceğimize, biz biletleri zorla aldık( yer bulmakta sorun yaşadık azıcıkta) ben hala inanamıyorum şimdi büyük gün geldi çattı sevinç hüzün karışık. Her şeyi arkamda bırakıp gideceğim ki dönüşümde karşılamasınlar beni burada yada oraya götürüyüm orada bırakayım ben onları...

Kimse arkamdan su neyim dökmesin ben uzunca bir süre orada kalmayı düşünüyorum :P birazcık toparlansam yeterli :)) Kaçtım ben, yarın zafer günü :D

8 Temmuz 2010 Perşembe

Anlam Yükle Bana!

Ben blokçuğumu kimse okumuyor sanıyordum yaa.... Bir kuzucum okuyor biliyordum ama son yazımda tepkileri üzerime çekmişim haberim yok sitem mesajları yağdı resmen... Hissettiklerimi yazdım ben yok ki bir suçum...
'Bu aralar çok farklıyım son yazılarımdaki gibi hissetmiyorum' diyebilmeyi çok isterdim ama o boşluk sardı bedenimi... Hiç istenilmeyen bu karanlığın içindeymişim. Şöyle birazcık atsaymıştım içimden onu kalmazmıştım karanlıklar içinde, yapmamışım... Kimseye andırmamakla olmuyormuş bir süre sonra istemeden de olsa anıyormuş insan. En derinlerdeymişsin söküp bir türlü atamamışım. Yanılmışım... Kendimi aptal gibi hissediyorum hem bomboş bir o kadarda dolu. Bir süreç bu da belki benim için... Kendime verdiğim dersler bitti.Olmayacağına inandığının farkında da olsan çocuksu bir  his alıyor işte aniden...
Keşke hep çocuk kalsaydık umutlar hep taze olurdu unutup başka bir şey için ümitlenir oda olmazsa nazla şımarıklıkla diğer bir şeyi isterdik. Çocuktur unutur ya biz! ya ben! Unutamıyorum... Unutmuş gibi görünüyorum ama acı veren anları da en güzel anları da unutamıyorum. Bu yüzden sanırım karar veremeyişim... Tanımlarım kaybolmuş. Nefret nedir sevgi nedir bilemez olmuşum. Nefret vardı içimde, emindim kendimden... Ne oldu şimdi bir seste yok, bir silüette.
Yazamıyorum, parmaklarım yazmıyor, fikirlerime kilit vuruluyor sanki. En iyisi şarkılar anlatsın.
dinleyiniz...
Bu arada tatile gidiyorum. Evden nasıl izin alabildim bilmiyorum ama pazar gününe biletimizi aldık bitti yani gidiyorum... Duygular karışık gidiyorum toparlayıp geleceğim...

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Hayal'et

İlk kez ne anlatacağımı bilmeyerek açtım bloku... Birikmedi içimde yani ne yazacağım... His'siz geçen saatlerimde, hissetmek istediklerimi yazacak takatim de yok aslına bakarsanız. İsterdim ki hayatım da şu da olsun diyebileceğim hayallerim olsun.K. bugün durdu hayalimin ne olduğunu sordu. Hayallerimin mesleği, bir ev, bir araba, güzel bir hayat ... diyemedim ' Yok benim hayalim ' çünkü hayal kırıklıkları istemiyorum.  Hep bir yarım kalmışlık, tamamlanamadan bitmek. 

Kötü! Fena! Berbat!

İnsanların hayallerini yansıtır, hedefleri. Hedeflerim nelerdi? Çok soru var ama cevapları belirsizlikler içinde. Cevap veremiyorum öyle net bir şekilde, ismimi yansıtamıyorum hayatıma, isminin özelliğini taşıyamayan insanlardanım. Rengarenk değilim öyle çoğu zaman karalar giyip çıkartamıyorum üzerime yapışmışçasına. Rengim yok benim. Gülerken bazen öyle en içten kahkahalarla bitiveriyor enerjim, pili bitmiş bebek gibi söylediğim sözlerde yarım kalıyor. 

Efkarlıyım bu gün.

Öyle en güzel güne uyanırcasına uyanamıyorum gözlerimi kırpıştırarak, beklemiyorum artık en güzel günü, en güzel güneşi, en güzel sabahı. 

Yar' ın kenarında hissediyorum kendimi. Adım atsam bitecek her şey, geriye dönsem bitmiş her şey. 

Kararsızlıklarla dolu zamanımın içinde kararsızlık var yine anlam veremediğim...

Nasıl büyük bir boşluk bu çevremdeki herkesi bu boşluğa çekiyorum sanki kendimi hapsetmişim zaten... O karanlığa, boşluğa, anlamsızlığa.

Neydim ben? 

Arkadaşlarım için, yanımda olduğunu savunan kişi için, annem için, babam için, kardeşlerim için,... 

İnkar etmiyorum, hatalarım oldu belki büyük belki küçük ya affedilir yada affedilemez insan işte hatasız olur mu? Hakkettim mi bunları? Bilemem. Kimin ahını aldım. Bilemem 

Tek bir şey biliyorum; Mutsuzum hem de çok....

Biri olsa sarıldığımda unutturan her şeyi, beni kör eden, beni heyecanlandıran ne biliyim be birisi işte... Ama hangi sıfatta bilmiyorum... 

Eskiden hayal'et bir sevgilim vardı. Hayallerimde düşlediğim... Öyle selvi boylu, esmer, kumral, sarışın falan değildi... Beni severdi. Bakışları titrerdi ellerinden, bedeninden ziyade. ' Seni Seviyorum ' derken öyle içten söylerdi ki oracıkta ölesim gelirdi. Öylesine sevmezdi ölesiye severdi. Kelimeler yetmezdi Aşk-ı tarif etmeye...
Ben onu görünce düş'ümde elimi tutardı erirdim, dilim lal olurdu konuşamazdım, O'nu görmek için zamanı iple çekerdim, onun için yazardım, O'nu düşünür O'nun için hecelerdim kelimelerimi O olmadığı zamanlar, her eylemimde onu zikrederdim... O'nu severdim. Her yerde bir O bir ben vardım. O benim düş'ümdü ben düş'meden önce, hayallerimden feragat etmeden önce... 

                                                                                                                             £bru Ç.

29 Haziran 2010 Salı

Git Artık !...

  • Bu hafta çok çalıştım o topuklu ayakkabıların üzerinde sekiz saat boyunca nasıl durabildim bilmiyorum hoş eve geldiğim zaman ellerim üzerinde yürüyesim vardı. Çok çalıştım, çok yoruldum. Bugün bakandan teşekkür belgesini de ben aldım, ödül olarak kabul ediyorum bunu :P Hoştu güzeldi arada soğuk rüzgarlar esse de... Hatay'a özgü bir kaç şey öğrendim. Anlattıkları şeylerden bazen ürktüm. Hatay bölgesinde dokuz medeniyetin yaşadığını biliyorsunuzdur. Doğal olarak tarihi eser, hazine falan da çok olur(muş) oralarda. Gıda mühendisimizin arkadaşı takmış kafayı bu işlere bildiğimiz hazine avcısı olmuş eline dedektörünü, kazmasını, küreğini almış başlamış ara(n)maya. Dedektör bir yerden yoğun bir şekilde sinyal verdiği zaman başlıyormuş kazmaya ama hiç bir şey yok tekrar aratıyor bir metre öteden sinyaller tavan yapıyor tekrar kazıyor yine bir şey yok tekrar tekrar derken hiç bir şey bulamıyor. Gıda mühendisimizin olaya getirdiği açıklama ' her hazinenin bir sahibi vardır onları da cinler korur, bu yüzden hazineyi onlar oradan oraya götürmüşler. Arkadaşta baktı iş kötüye gidiyor bıraktı ' dedi ben kulak kesildim dinliyorum, bir taraftan da 'duymaz olaydım nereden açıldı bu konu nan yine duydum zaten tırsıyoruz ' neyse yutulan dokuz medeniyetin ardından Hatay haritadan silinecekmiş. Üzüldüm... Tanıdığım hataylıları sevdim. Hatay 'a bir sürü davet aldım inş. bir gün gideceğim oraya :)
  • İçim bomboş!... Hayatımın da ondan eksik kalır yanı yok ki... Gelmediler, bekliyorum içimin boşluğunu akınca sanki onlar dolduracakmış gibi çok istiyorum ama bir taraftan da sanki benim ağladığımı birileri görecekte sevinecekler yada acıyacaklarmış gibi geliyor direniyorum, ağlamamaya. Beni terk eden onlar değilmiş hayatımdan ben kovmuşum onları... Susuşumu abarttım... Farkındayım ama artık ben bir şeyler anlatmaktan bıktım anlamayan kafalara kendimi yırtarcasına söylediğim cümleleri açıklamaktan...
  • Mesaj yok!... ( yazılacak çok şey var ama yok işte, gerek yok... : / ) 
  • Uzun zamandır içimde bir boşluk var. Eskisi gibi iki sevgili görünce sevinemiyorum,tebessümle onlara bakamıyorum, aşk filmleri izleyemiyorum, aşk lafını ağzıma alamıyorum blablabla.. Aşık olmak istiyorum. Bunu yaşadım mı bilmiyorum yaşadığımın ismi aşk mıydı? Belki de sadece yanından geçtim ama yanından geçmemde canımı yakmaya yetti.
  • Yaşanılanın daha güzeli var mıydı? Aşk acı çekmekten ibaret bir yaşanılmışlık mıydı? Gidenin yerini bir başkası tutamayacaktı elbette acısı tatlısı her şeyi bende saklıydı ama yeni gelen olacak mıydı? Ben hayatıma yeni birisini nasıl kabul edecektim? Acabalar beynimde uçuşacak hiçbir zaman kimseye şans vermeyecek miydim? Ben o en güzel duyguyu yaşayamayacak mıydım? Yoktu eskisi gibi hayallerim, hayatın bana çizdiği yolda direnmeden kendi kaderimi yaşayacaktım. Kararım bu mu gerçekten? Değil tabi ki. Ne saçmalıyorsun kızım sen kendine gel be! Birisi şuursuzca konuştu ne söylediğini bilmiyor diye mi üzüleceğim. Ben yolumda yürüyorum buna da devam edeceğim. Pişman değilim ki...

          Varken yokluğuna alıştım ben senin, buna alıştım! Şimdi olmaya çalışma zaten yoksun...
                                                                                                                                       £bru Ç.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Göz Yaşlarım da Terk Etti beni : /

Ağlayamıyorum!
Canım acıyor,
Canım yanıyor,
Yüreğimde kocaman bir şey var sanki ömürlük misafir gibi hiç gitmeye niyeti yok!...
Boğazıma bir şey düğümleniyor, sanki göz yaşı boğazdan  gelirmiş gibi,
Ağlayamıyorum!
Gözlerim nemleniyor,
Her tarafı buğulu görüyorum,
Bir damlacık kaçıverecek diye bekliyorum,
Dolmadan kuruyuveriyor,
Yarım damlacık göz yaşlarım.
Ağlayamıyorum!
Dönüyorum masamdaki en anlamlı resme,
Bakıyorum, bakıyorum, bakıyorum,
Göz yaşı içten gelir gözden gelmez' diyorum.
Bekliyorum cevap versin... resimden ne bekliyorsam?
Daha mı az gamım kederim ?
Akmak bilmez iki damla göz yaşım
Firar eden göz yaşlarımı özledim...
Siz de terk ettiniz beni...
Göz yaşlarımda terk etti beni...
                                                             Ebru Çetindaş

Uzun zamandır yazamıyordum. İçten gelen bir şey işte bir anda dökülüveriyor. İnşallah bir beğenen çıkar. Yazılan şiir ne kadar içten geliyorsa yazılan yazılarda bir o kadar.

Bu aralar ruh halim pek hayra yorulamaz . Kaç zamandır gerçekten de iki damla göz yaşını görmez oldu yanakcıklarım. Bu durumdan şikayetçiyim! Böyle bağıra bağıra böğüre böğüre ağlayasım var. Hayal kırıklıklarının hepsi benim olmasın Pilisss. Ben şu hayatta birazda istediklerimin, hayallerimin bir an da olmasını istiyorum. Tamam hep benim istediğim olmasın ama süreklide hayallerim okyanusa düşmesin sonra bir de ne hayal ettiğimi aramakla geçiyor zamanım. Bir de bakmışım ölüm döşeğindeyim. Olur mu olur iki günlük dünya diye boşa dememişler. Ölüm dedim de intihar geldi aklıma! Nereden geldi bilmiyorum ama eskiden çok düşünürdüm. Bence kolay bir şey değil öyle hadi kalkayım bir intihar edeyim gibi bir durum yok yani. Abicim intihar kararı bir kere verilmeli bence o zamanda kararlıysan bitmeli bu iş. On kere intihar eden birisinin onunda da başaramamış olması tuhaf değil mi? Bende çok düşündüm ama tam anlamıyla cesaret edipte başaramadım. Şimdi düşünüyorum da ( intiharı değil ) eğer intihar edecek olursam kendimi bir uçurumdan atardım. Hem uçmanın tadına da varmış olurdum ölmeden önce. Şaka bir tarafa düşünmüyorum öyle bir şeyi ben herkese inat yaşıyorum. 

Yaşamak için ve bir şeyleri başarmak için bir sebebim var...

30 Mayıs 2010 Pazar

Beklenen Ama Alışılamayan...

Nihayet bitti sınavlar bir süreliğine de olsa.... Çok yorgunum :( ama çevremdeki insanların hala yüzsüz bir şekilde benden bir şeyler beklemesi deli ediyor beni. Biraz anlayış lütfen!.. ( bu  da herkesten istenmez de neysem... bir umut :P ) Sınav sonuçlarım iyi gelse başka ne isterim ki ( istemeyim ben bir şey sonu gelmez :P ) Çok bir şey istemem nan 'Biraz Huzur' sadece :) Sıktı artık bu sınavlar iyice, azad etsem de kendimi kurtulsam şu sınavlardan.. Ne güzel olurdu! Bir işim olsun kendime ait bir hayatım olsun diye çektiğim eziyete bak, en güzel yıllarımı bunun uğrunda harcıyorum :P
Sınavların bitmesini bekledim, çoğu şeyden sıyrılmak için; en çok değer verdiğim .... susmak en iyisi sanırım ama burada. Kendi içimde büyüttüğüm nefretin bana zarar vermesine izin vermiyorum. Sana dair herşeyi yok ediyorum sen git nerede mutluysan oraya ahım büyük gittiğin yerde de bırakmayacak yakanı ;) ( nefesimi ensende hissedebilirsin ) 
Gidiyorum şimdi elimde bi yürek 
                                    Ersay ÜNER
İnsan aynı hatayı hayatında kaç kez tekrarlar ki. Ben hiç akıllanmam... Nasıl kendimi böyle bir duruma düşürdüm hala inanmıyorum.. İkinci bi şans diye bir şey yokmuş işte olmuyormuş bir insan neyse odur abicim olmuyorsa bi kere ikici bi şans niyedir. Yok abi ben çözdüm olayı bir sefer, bir daha asla. Tanıyorum diyorum, şüphelerim var, adam olmaz, eeee sonuç; bi şans daha sonuç fos çıkar.Birşeyler hissediyormuş, aşıkmış pehh yemişim aşkını mantık abi bundan sonra mantık işler bitti o aşk ayakları öldürdüler cesedin izi bilem kalmadı. Kalmasın yaa acıdan başka ne veriyor insana aşık olupta mutlu olan var mı? çıksın birisi ben aşığım mutluyum desinde bi gülüyüm. Şimdi mutlusun ya sonra?.. Hep soru işaretleri....Sonracıma birisi de çıkıp ''Sonunu düşünen kahraman olmaz'  diyiversin Kurtlar vadisinden fırlamışçasına gülme krizine gireyim :D 
Saçmalıyorum!... Hıçkırıklarımda boğulasım var, çığlıklarımdan sağır olasım... Yapamıyorum... Değmez diyerek... O'n(lar)a değmese de verdiğim değere değerdi. Yapmak isteyip te yapamadıklarım.. Sustuğum kadar konuşabilseydim eğer duramazdı kimse karşımda. Susarak konuşmalarımı da anlamıyorlar zaten yani susmamda bir işe yaramıyor. Yaptıklarını'zı haykırabilseydim karşın'ızda tek bi kelime etmeye cesaretin'iz olmazdı.Buna rağmen güçlüyüm ve hala ayakta dikiliyorum. Yıktığın'ız bir dünyanın enkazından topladığım parçalarla yeni bir dünya inşa ediyorum kendime bu dünyada yoksun'uz sadece o dünyanın en büyük parçası var bu 'boz-yapta ' bozduğun'uz ama yapmaya çalıştığım dünyamda...
Cezalısınız; suskunluğumla... 
 

29 Mayıs 2010 Cumartesi

Şimdi harflerin yanyana gelip anlamlı bi kelime oluşturmasını beklemekte zor!...

Tecavüzden sonra "Zevk aldın mı?" diye sormak nasıl abesle iştigalse gidişinin ardından aylar sonra arayıp "Nasılsın.. Ne yapıyorsun.." diye sorman da o kadar abestti işte.. "Uyuz bir itin sırtındaki pire kadar mutluyum ve başını çöpe soktuğu için kıçı açıkta kalan bir kedi kadar tetikteyim.. "Tut ki mutluyum.. Tut ki yıkıldım.. Sana ne.. 
     ~~~~o~~~~

Onlar Aldattığını Zannedenler;Aldanan her
zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.... Bir insan kaybının ne
olduğu bilemediklerinden... Kaybetmek onlar için bir alışkanlık
haline geldiğinden.... Oysa ben hiç insan kaybetmedim.... Sadece zamanı
geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.... İşte bu yüzden.... Fahişe
...gönüllerin kahpeliği asla koymadı bana.....

  ~~~~o~~~~

''Bir sinema önündeyim;
hayatım gösterime girmiş /Suçunu itiraf eden sanığın,
Kahırlı kalbını taşıyoru...m /Bütün mutlu karelerimi kesmişler /Sen yoksun örneğin !''
T.Tufan
  
   ~~~~o~~~~

 Az çok bilirsin beni beceremem yaşamı Bir  damla su olsam Gider rakıya damlarım!...

15 Mart 2010 Pazartesi

ağaç ve insan

keşke insanlar yüzlerindeki onlarca maskeyi çıkartsada ne olduklarını kim olduklarını anlayabilsek  veya  keşke karşılaştığımız kişinin ne mal olduğu bi film şeridi gibi gözlerimizin önünden geçse yada bi kişilik bilen makine icat etseler onun bi saç telinden belkide bi damlacık kanından ne olduğu ne kadar zalim olduğu , gaddarlığı , riyakarlığı yada sevgisi , merhameti , şevkati ... birden elimize bir dosya şeklinde veriliverse ... bu örnekleri çoğaltmak mümkün ... hayal işte :) ama bunlar olsaydı olgunlaşabilirmiydik.. gerçekten hayatta insan kötü bişeyler yaşayarakmı olgunlaşıyo bilmiyorum neden mutlu olmak için önce bi bedel ödemek zorundayız anlamıyorum. aslında anlamamak değilde kötü şeyler yaşamak istemiyorum sanırım ..
biliyorum bi ağacın  naısl bi cefayla ayakta durmaya çalıştığını . önce küçücük bir tohumdur, filizlenir, fidan olur, ağaç olur, meyve vermeye başladığı zamanda bitmezki herşey o meyvelerin her birini taşır ve o meyveler dahi ayrı ayrı olgunlaşmayı bekler ağaç onları bırakmak istemez çünkü her birine hayat vermiştir elinden geldiğince tutar zarar görmelerinden korkar belki de... güneşin en kızgın anlarında yalnızdırlar ağacın ayrı ayrı dallarında belkide o yağmurlu ve soğuk gecelerde.. ama olgunlaşırlar işte zman geçtikçe .... insanları hep ağaca benzetirler ya ne kadar haklı bi benzetme .... önce miniciktir ( cenin )bişeye benzemez ,toprak (ana) ona hayat verir , filizlenir  (bebek) fidan olur ( çocukluğa ilk adım ) eğer hayatta tutunabilirse görkemli bir ağaç olur (insan) ve artık meyve verme zamanıdır ( ana/ baba) ..... insan bi gün bu dünyaya ve da etsede arkalarında bıraktıkları onu yaşatır bu yüzden sanırım meyvelerimize iyi bakmalıyız... olgunlaştıklarını anladığımızda kendi ellerimizle bırakalım onları bir huzurla...

4 Mart 2010 Perşembe

Tırnağın etten kalbin vücuttan ayrılma azabı

sevinci ve hüznü bi arada yaşamak nasıl bi şeymiş, öğrendim sayende....
teşekkür ederim ..
sitemim sana değil yaşatılanlara .. neden geç benim için artık diye şaha kalkan isyanlarım birer birer bitiyor sanki  ....
geçen hergün, her saat, her dakika, ne kadar seni bana getirecek olsada bi okadar herşeyin bitişiydi...isyan değil bu yaşanınlan anlar benim için öyle değerliki...
nasıl bişey yaşıyorum bi türlü adını koyamadım ... çok sevmeme rağmen kalan ömrümde yanında olamayacağım içimi çok acıtıyo.....
sahi senin için hiç acıdımı?... nasıl acırdı bi insanın içi hiç tattınmı o duyguyu ?... 
sol tarafında bi sızı hissedersin ama öyle çarpıntı gibi değil sanki göğsüne büyük bi yumruk inmiş gibi göğsüne de değil yüreğine, o yumruk orda kalır ve sızlar öyle bi yaranın üzerine basılan tuz gibi de değil ağır ağır yavaş yavaş sızlar...

hiç başlamayı hayal edemediğim bi oyundaydım .....başrollerdeydik ama mutlu sonla bitmeyecekti öyle her filmde yada masallarda olduğu gibi...
ne kötü, yaşanılası en güzel duyguyu biteceğini bile bile yaşıyorum ama bu da yeter be bu da yeter....
en güzelini yaşıyorum ben, seni görmeden sadece özleyerek, dokunmadan rüyalarımda ismini sayıklayarak ve dua ederek...
öyle güzeldiki o gece....
rüyamda seni gördüğümü hatırlayamasam da  ismini sayıklarak dua ettiğimi ve kalbimi bi huzurun sardığını hissettim sadece...
işte o acının tam tersi oldu....
bedenim öylesine hafiflemiştiki sen olmadan senin yanında olmanın verdiği huzur sardı yatağımı , bedenimi , yüreğimi .... 
hissettiğim o acı da güzel sen olunca içinde.....
ne zman bitecekti o en güzel huzur o yaşanmaması gerken acı....
kalbimin duruşunda .....

ben ölümlü bi sevdaya tutulmuştum ve bitmesi için ölümü bekliyorum ...

Öne Çıkan

Sevmek ya da sevmemek işte bütün mesele bu!...

     İnsan sevmeye nereden başlamalı? Günün sorusu bu olsun.       İnsan en çok kendinin düşmanı ve yine en çok kendinin dostu. Bir söz va...

Popüler